Gelmiş geçmiş en iyi birkaç bilim-kurgu filminden biri olan Insterstellar (Yıldızlararası) filminin senaryosu Nolan kardeşlerin elinden geçerken yönetmen koltuğuna ise Christopher Nolan oturuyor. Ünlü yönetmen tabiri caizse her geçen gün Steven Spielberg'ün yerini almaya bir adım daha yaklaşıyor. Yönetmenlik kariyeri boyunca ilk filminden bu yana kadar kötü diyerek eleştirebilecek hiçbir yapıma imza atmadı. Bir ekol haline gelen Nolan yine destansı bir şovu bizlere gururla sundu. Şimdiye kadar hep merak konusu olan uzayda ki kara delikleri tema edinen film; Amerika'nın Büyük Burhan döneminde yaşanan kuraklıktan ilham alınarak 1930'larda ekonomik kriz yaşanırken bir yandan kuraklık ve rüzgar erozyonunun önlenememesi sebebiyle toprak toza dönüşmüş. Kirli 30'lar olarak anılan dönemde yaşayan insanlarla çekilen 2012 tarihli The Dust Bowl belgeseli Nolan kardeşlere ilham olmuş.
Filmin ana karakterleri Matthew McConaughey, Anna Hathaway, Jessica Chastain, Elyes Gabel, Wes Bentley ve Matt Damon filmin ana karakterleri olarak yer alıyorlar.
Yasal Uyarı: Bundan sonra ki 3 paragraf spolier içeriyor.
En güzel sahnelerden biri de kuşkusuz bağıl açısal hızı sıfırlayıp kendilerini ana gemiye bağladıkları sahne oldu. İzafiyet bir kez daha devreye çıktı. Hem de bildiğimiz basit lise 1 hız fizik kuralları ile.
2.gezegende kaşiflerin henüz yüzeye ulaşamadıklarını izledik. Gökyüzünde donmuş amonyak bulutlarının üstünde yaşamaya devam etmişler. Aşağıda ne olduğuna dair hiç bir fikirleri yok. İşte burada insanoğlu faktörü devreye giriyor.Yabancı bir galakside, bambaşka kuralların işlediği bir gezegenin üstünde bile kendi türümüzü öldürmekten çekinmiyoruz. En temel yaratılış hikayeleri de tam bunu anlatıyor. Cooper ve Dr Man'ın kavgası da bunların göstergesiydi. Milyonlarda ırka ev sahipliği yapan dünyanın döngüsü bile yüz yıllarca bu şekilde devam etti. Benim bu sahneden anladım buydu.
Geçmişe ve 3.boyuta mesaj göndermek harika bir düşünce idi. O ana ve mekan giden gravitonları fiziksel olarak etkileyerek, geçmişe mesaj göndermek, dokunabilmek. Burası sicim teorisi ile filmi bana göre zirveye çıkardığı an. Olur da gelecekte gravitonlarla mesajlaşırsak nasıl olacağını Nolan bize göstermiş oldu. Solucan deliğinin de, hayaletin de aslında Cooper'ın hayatta kalma mücadelesini sınırları aşarak zamanın içinde yolculuğu olduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte aslında Solucan deliğinden geçerken 5.boyuttan,4. boyuta iniş sırasında aslında orada olduğunu görünce etkisinde çıkamıyoruz.
Filminden bir alıntı ile aslında bi nevi Nolan'ın anlatmak istediği düşünceyi görebiliyoruz.
"Şimdi dinle, aşk bizim icat ettiğimiz bir şey değil. Bu gözlemlenebilir bir şey.Güçlü de. Balki daha fazlasıdır, henüz anlamadığımız bir şeydir. Belki bir kanıttır. Belki de daha ileri bir boyutun bilinçle algılayamadığımız eseridir. On yıldır görmediğim ve muhtemelen ölü olduğunu bildiğim birine uzay boyunca sürüklendim. Aşk, zamanın ve uzayın boyutlarını aşan bildiğimiz tek şeydir. Belki de onu anlamasak da ona inanmalıyız."
Uzay solucan delikleri, bilinmezlik ve zaman kavramı. hiç Kimsenin henüz açıklayamadığı şeyleri film yapmak nasıl bir deliliktir? Nasıl bir özgüvendir? Bu kadar insanı bilinmezlere sürükleyen bir film yapabilmek nasıl bir başarıdır Sevgili Nolan? Cristopher Nolan, bu dönemin tartışmasız en değerli, kıymetli yönetmen-senaristlerden biri. Film durağan bir şekilde başlamasına rağmen sonlarına doğru akıl almaz bir hale dönüşüyor. Özellikle 5.boyut kavramını gözümü kırpmadan izledim. Okullarda öğretilen denklem ve teorileri alıp gerçek hayatta nasıl olur sorunun cevabını filme aktarmışlar. Denklemlerin sıkıcılığının aksine ortaya tam bir başyapıt çıkmış. Konusu, kurgusu zekice planmış. Çok uzun yıllar geçse bile tadından bir şey kaybetmeyecek harika bir film.