26 Mar 2015

Son Kamelya-Sarah Jio

Sarah Jio'nun elinden kaleme alınmış benimde severek okuduğum  Mart MenekşeleriYağmur Sonrası veBöğürtlen Kışı kitaplarının ardından bu sefer Son Kamelya ile karşısınızdayım. Bir yazarın kalemini beğendim mi bütün kitaplarını okumadan edemiyorum. 
Son Kamelya, yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi geçmiş ve gelecek arası kurguyla sizlerle. 1940 ve 2000'ler arasında mekik dokuyor. 
Flora Lewis; 1940 yılında New York'ta yaşayan genç bir botanikçidir. Ailesinin tek geçim kaynağı ise fırınlarıdır. Botanikçi olan Flora kendi işini yapmak yerine ailesine yardım eden bir genç kızdır. Bir gün fırında Price adında bir adam karşısına çıkar ve ona iş teklif eder. Yapması gerek iş ise; Londora'ya gidip Livingston Köşkünde bulunan Middlebury Pembesi olarak adlandırılan kamelya türünü bulmaktır. Bunun karşılığında ailesini kurtarabilecek kazanç elde edecektir. Bu teklifi kabul eden Flora'yı neler beklecektir?
Addison Sinclair; 2000 yılında peyzaj mimarı olarak New York'ta çalışan bir kadındır. Geçmişinden gelen bir pişmalığı vardır ve kocası Rex'den gizler. Addison geçmişinden kaçmak için Rex'in ailesinin yeni aldığı köşke yaz tatili için gitmeye karar verir. Köşkün adı Livingston'dur. Zamanla içinde yer aldığı köşkün gizemini ararken bulacak kendini. 
Kitabımızın iki kahramın Flora ve Addison'un kesişim noktası Livingston köşküdür.
Geçmiş ve gelecek arasında ki kurgu, geçişler, gerilim ve benzerlikler güzeldi. Bu özelliklere Sarah Jio'nun akıcı üslubunu eklersek etkileneceğiniz bir hikayenin ortasında kalacağınıza eminim. Bir çok okur,  Son Kamelya kitabının final bölümünün açık kaldığını, kesin olarak bağlanmadığı düşünüyorlar. Bence durum hiç öyle değil. Dikkatli okurlarsa aslında her şey küçük bir ayrıntıda gizli. Kitabı okuyacaklar için bilgi vermek istemediğimden detaya girmiyorum.
Son Kamelya, çok güzel, insanın içini ısıtan bir roman, herkese tavsiye ediyor, keyifli okumalar diliyorum.
"Önce küçük bir tohum düşer kalbin odasına, sonra aşkla yeşerir.
Kulak verin, umudun sesini duyabiliyor musunuz? "

24 Mar 2015

Aşk Yeniden

Duygusal bir toplum olduğumuz için ağırlıklı olarak dram türü senaryolar iş görüyor. Bu yüzden uzun süre önce Türk dizisi izlemeyi bırakmıştım.Ta ki;Aşk Yeniden dizisinin tanıtımlarına rastlayana kadar. Türk dizilerinde izlediğim tanıtım fragmanlarının en iyisi diyebilirim.

Gerçek Aşkı Nasıl Anlarız?

Oyuncularımıza Sorduk Aşk Nedir?-1

Oyuncularımıza Sorduk Aşk Nedir?-2

Oyuncularımıza Sorduk Aşk Nedir?-3

Başrol de iki sevdiğim oyuncu Özge Özpirinçci ve Buğra Gülsoy yer alıyor.
Zeynep; Karadenizli balıkçı bir babanın biricik kızıdır.Babasının üzerinde uyguladığı baskı yüzünden aşık olduğu çocuk yani Ertan'la Amerika'ya kaçmış. Ertan'dan çocuk sahibi olmuş fakat  çocuk sahibi olmaya hazır olmadığından Zeynep'i yarı yolda bırakmıştır. Tek başına çocuğunu dünyaya getirmiş. Ona hem anne hem baba olmuştur. Amerika da işler yolunda gitmeyince Türkiye'ye geri dönmeye karar vermiştir.
Fatih; Şekercizadeler'in tek erkek torunudur. Sosyetenin saygın ailenin çocuğu olunca gözler onun üzerindedir. Daha doğduğunda onun için planlar hazırdır. Giyeceği kıyafetten, okuyacağı okula hatta evleneceği kıza kadar.. Sırf bu yükten kurtulabilmek adına Amerika'ya gitmiştir. Orada bir kıza aşık oldu, evlenme teklifi etti ama red edildi. İşler daha da karmaşık hale gelmemesi için Türkiye'ye dönmeye karar verdi.
Zeynep ve Fatih'in tesadüf eseri karşılaştıkları uçak..

İşte hikaye tam da bundan sonra başlıyor. Uçakta kısacık hayatından bahseden Zeynep baba ocağına elinde çocukla dönmek zorunda olduğu için Fatih bir öneride bulunur. Evliymiş gibi davranmayı teklif eder. İşte Zeynep ve Fatih'in hikayesi bundan sonra başlar.
Fatih'in ailesi ilk başta ne olup bittiğini anlamasa da evlerinde ki torun sayesinde işler rayına oturur. EVde ki tek sorun Fatih'in çılgın annesi Mukkades Hanım.. Fatih'in ailesinin evinde bunlar yaşanırken Zeynep'in ailesinde işler daha karışıktır. Çünkü; Derin Şevket yani Zeynep'in babası oynadıkları oyun yüzünden kızını kaçıran, onlardan koparak kişinin Fatih olduğunu düşünmektedir. Kızından senelerce uzak kalan Derin Şevket'in aklında derin, en derin planlar vardır..
Buğra Gülsoy; daha önceleri Unutulmaz, Fatmagül'ün Suçu Ne?, Kuzey Güney gibi başarılı getirmiş diziler harika oyunculuklar sergilemiştir. Kendi kişisel görüşüm olarak "Aşk Yeniden" onun için biçilmiş kaftan. Fatih karakterinin mimikleri, tepkileri, bakışları, tespitleri ve minik Selim'e olan yaklaşımıyla hafızalarda en derin etkiyi yarattığını düşünüyorum.. özge öz
Özge Özpirinçci; Cesaretin Var Mı Aşka, Melekler Korusun, Al yazmalım gibi aklımda kalan dizileriyle başarısını kanıtlamış oyuncularımızdan biri.Oyuncuların samimi ve içten oluşları sergiledikleri role daha etki yarattı diyebilirim. Ben Aşk Yeniden dizisini izlerken gerçekçi bir senaryo ve içten bir oyunculuk görüyorum.

Dizinin bir diğer karakterleri nasılmış bakalım?

Can Sipahi; Zeynep'in kuzeni Orhan karakteri
TIKLA
Nilay Yılmaz; Fatih'in kız kardeşi Selin Şekercioğlu karakteri
TIKLA
Didem Soydan; İrem karakteri
TIKLA

Zeynep ve Fatih arasında başlayan oyunun sonucunca çiftlerimizi neler beklediğini sabırsızlıkla bekliyoruz..

23 Mar 2015

Kill Me, Heal Me: İyileştir Beni / Kore Dizisi

Kill Me, Heal Me dizisi şu zamana kadar izlediğim diziler arasında gerek konu olarak gerek oyunculuk bakımından beni derinden etkileyen yapımlarndan biri oldu. Amerikan yapımları arasında Fringe, bilim-kurgu türünün tek örneği iken  Güney Kore dizileri arasında Kill Me, Heal Me gerek konu gerek oyunculuk bakımdan ilk sırada yerini aldı. 
Kill Me, Heal Me dizisinde; zengin bir ailenin varisi olan Cha Do Hyun'un çocukluğunda yaşadığı ağır tramva sonucu ruhunda oluşan parçalanmalar sonucu Cha Do Hyun'u 7 ayrı kişiliğe bölünmesi, buna sebep olan olaylar ve tedavisi süresini anlatan 20 bölümlük harika bir yapım.  
Çoklu kişilik bozukluğu (Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu) hakkında kısaca bilgilendirme yapalım. İki ya da daha fazla birbirinden ayrı kimlik ve kişiliğin aynı kişide bulunması, bu farklı kişiliklerin birbirinden farklı davranış, ilişki kurma biçimi ve tutumlar içine girmesi karakterizedir. Bu kimlikllerden ya da kişilik durumlarından en az ikisi kişinin davranışlarını zaman zaman denetim altına alır. Kişilik sayısı genelde 5-10 arasındadır. Fakat; 90 kişiliğe bölünmüş vakalardan söz konusu. Bununla alakalı kitaplar yer almakta fakat okumanızı pek tavsiye etmiyorum. Psikolojik açıdan sarsılabilirsiniz. Bir kişilikten diğerine geçiş ani oluyor. Diğer kişiliğe ve onun baskınlığı sırasında yaşadığı olaylar amnestiktir, hatırlamaz. Tedavi de öncelikle farklı kimlikler birbirini ayrı ayrı tanımaya çalışır ve bu bozukluğa sebep olan travma değerlendirilir. En son aşamada kimliklerin birleştirilmesini sağlayarak sonuç elde edilir.
Başrol oyuncumuz Ji SungCha Do Hyun ve diğer kişilikleri canlandırıyor. Başarılı oyuncu Ji Sung; daha önce Secret Love ve Protect The Boss dizisinde izleme fırsatı bulmuştum
Cha Do Hyun; ruhu parçalara bölünen karakter, Shin Se Gi; psikopat kişilik
Perry Park özgürlüğüne düşkün kişilik, Ahn Yo Seob intahara meyili kişilik
Ahn Yo Na; Yo Seob'un ikizi o kişiliğe karşı çıkardığı kişilik, Mr X hakkında bilgi vermeyeceğim :)
Nana; 7 yaşında ki küçük kız kişiliği
7 ayrı insan, 7 ayrı karakter ve müthiş oyunculuk. Ji Sung oynadığı her karakter ayrı ayrı ödüllere layık görülmeli. Büyük ihtimal Asya'da bir çok otorite tarafından yılın oyuncusu seçilir diye düşünüyorum. Oyuncumuzun;  Se Gi gibi sert erkek Perry Park gibi aksanlı ve küfürbaz, Ahn Yoseob gibi intihara meyilli, Ahn Yo Na gibi ergen kız, MR X gibi beklenmedik ve Na Na gibi  7 yaşında ki kız çocuğuna dönüşümleri, kişilikler arası geçişleri insanı kendine hayran bırakacak nitelikte oyunculuk ortaya koyuyor. 
Bir diziye başladığımda bir çok şey hakkında tahminlerim oluyor fakat senarist Jin Soo Wan'ın olayları anlatımı, geçişleri, sağ gösterip sol vurması gibi teknikleri final bölümü de dahil olmak üzere tempoyu hep yukarıda tutarak devam etti. 
Özellikle; Cha Do Hyun'u yaşadığı tramva sonucu parçalanan ruhunun oluşumunda kişiliklerin ortaya çıkışlarını senarist başarıyla ortaya koyduğunu söyleyebilirim.

Hwang Jung Eum; dizide Oh Ri Jin karakterini canlandırıyor. Psikiyatri bölümünden mezun olmuşi daha yolun çok başında 1 senelik tecrübesi olan başarılı bir doktor. Oh Ri Jin ailesinin biricik kızıdır. Hastaneden kaçan hastasını bulmak için gece kulübüne giden Doktor Oh şans eseri kendini önce  hastasının yanında olan Cha Do Hyun ile karşılaşır. Ona engel olmak isterken yere seren Oh Ri Jin farkında olmadan Do Hyun'un ruhunda ki Se Gi'nin ortaya çıkmasına sebep oldu ardından Se Gi kişiliğiyle olaylı bir şekilde tanışmış oldu.  Se Gi, ilk görüşte Doktor Oh'a aşık olmuştur..
Jung Eum'u bir çok dizide izleme fırsatım oldu. Can You My Heart, Full House 2 ve Secret Love dizilerinde ki performansının aksine Oh Ri Jin karakterinde kendi bulduğu rollerden biri diyebilirim. Güney Kore aktiristleri arasında oyunculuğu sevdiğim ilk üç oyuncudan biri olan Jung Eum'un, Ji Sung ile beraber ilk dizisi değil. Bundan önce 2013 yılında yayınlanan Secret Love adlı dizisinde rol aldılar. Hwang Jung Eum oyunculuğu ile kendine hayran bırakmıştı. Fakat "Kill Me, Heal Me" dizisinde kestiği psikiyatrist rolü onun için biçilmiş kaftan diyebilirim. Oh Ri Jin karakterininde küçük yaşta yaşadığı bir tramva vardır. Fakat zihninde oluşturuduğu koruma kalkanı ile çocukluğuna dair anılarını hatırlamaz. 
Park Seo Joon; dizide Oh Ri Jin'in ikiz kardeşi Oh Ri On karakterini canlandırıyor. Park Seo Joon daha önc Witch Romance ve Dream High 2 dizilerinde yer aldı. Özellikle Witch Romance dizisinde ki performansıyla geleceği parlak oyunculardan biri olduğunu gösterdi. Kill Me Heal Me dizisinde Oh Ri Jin'in abisi olmasının yanı sıra Omega takma ismiyle psikolojik romanlar yazan bir yazardır. Ailesi dışında bu gerçeği kimse bilmemektedir. İlk bölümler göreceksiniz ki herkesin, her şeyle bir bağlantısı vardır. Dizi bu tabi bağlantılı olacak diye düşünebilirsiniz. Fakat senarist olaylara öyle bir  mantıksal yaklaşımlar suncak ki her bölüm sizi  farklı düşüncelere sevk edecek. Zihninizde kurduğunuz hiç bir olay gerçekleşmeyecek. Çünkü öyle bir atağa çıkacak ki beklediğiniz sorunun cevabını finale doğru alacaksınız.
İlgili resim
Finale doğru senarist öyle bir rota çiziyor ki insanın izleyip diziye veda edesi bile gelmiyor. Yazımın başında çoklu kişilik bozukluğunu açıklarken diziyle alakalı farkındalık yaşadım. Aslında senaristin her olayın ince ayrıntısına kadar hastalığı tasvirlemesi hoşuma gitti. Dizinin her bölümünde kırılma anı söz konusuydu. Ben Ji Sung'ın canlandırdığı her kişiliği aşırı sevdim. Bi ara okuduğum yorumlarda bile "iyileşmese keşke" diyenlere bile rastladım. İzleyenlerin bu şekilde düşüncesine sebep olan tabi ki Ji Sung'ın "oyunculuğu" oldu. Onun için yazacak, konuşacak o kadar çok şey var ki kelimelerle ifade etmek bile zor gelir. Senarist'in oluşturduğu kişiliklere hayat verdi.. Ana karakter Cha Do Hyun olmasına rağmen Shin Se Gi için bir çok kişide ayrı bir hayranlık oluştu. Bütün kişilikler bi yere Ahn Yo Na karakteriyle genç bir ergen kızı canlandırması, onlar gibi davranması harkülade bir oyunculuktu.. Her kişiliğin kendine has bakışlarıyla çözebildik onlar olduğunu..
Dizinin gelişme bölümünde hikayeye dair bir çok olaya rast geleceksiniz. Kişiliklerin oluşuna sebep olan olayları eksiksiz olarak cevabını alacaksınız. Fakat Cha Do Hyun'un iyileşme süresince "kişiliklerle anlaşma" başka bir deyişle "onlara veda" ettiği sahnelerde ki oyunculuk, harikaydı.. Her kişiliğin vedası çok güzel işlenmişti de Perry Park'ın yarattığı o sahneyle vedası uzun süre konuşuldu Güney Kore dizi sektörüde. Beni de en çok etkileyen Perry oldu.. 
-
Dizinin yan karakterleri kişiliklerin gölgeside kaldı diye düşünüyorum. Olmasa da olurdu aslında. Biraz da dizinin oyuncu kadrosu geniş görünsün diye düşünülmüş olabilir. Gerçi dizinin bu kadar tutulacağını tahmin etmeyerek oluşturulmuşta olabilir. Cha Do Hyun'un kuzeni Oh Min Seok rolünde; Cha Ki Joon rol alıyor. Kill Me, Heal Me dizisinde bir kaç hafta önce final yapan Misaeng'in oyuncularından biriydi kendisi. Dizi de Cha Do Hyun'u alt etmek isteyen bir varis olarak göreceksiniz onu..

Kill Me,Heal Me dizisinde gereksiz bulduğum bir diğer karakter ise; Cha Do Hyun'un ilk aşkı olup kuzeniyle nişanlı olan Han Chae Yoo karakteriyle Kim Yoo Ri. Daha önce Master's Sun adlı dizide izlemiştim. Dizide ne yaptığını hatta neden bu dizide yer alıyor diye düşündüğüm bir karakter olarak dizide gereksiz bulduğum kişi oldu ne yazık ki..
Dizinin konusu, oyucuları kadar müzikleride güzeldi. İlk bölümden beri her bölüm duymaya alıştığımız Jang Jae In&Na Show'un seslendirdiği  "Auditory Halluycination", başrol oyuncusu Ji Sung'ın seslendirdiği "Manchurian Violet" dizinin oyuncularından Park Seo Joon'un seslendirdiği "Letting You Go" Moon Myung Jin'in seslendirdiği "Unspeakable Secret" Lee Yu Rim "This Feeling" Luna&Choi'nin seslendirdiği "Healing Love" diziyi izlerken aşina olacağınız şarkılarla sizleri baş başa bırakıyorum.
Albümü dinlemek için; TIKLA
Önerim; SADECE İZLEYİN..

18 Mar 2015

8 Saniye



Film, Berlin'de doğup büyümüş olan Esra İnal'ın hayat hikayesini anlatmakta yani senaryo yaşanmış bir hikayeyi konu alıyor. Aslında Esra'nın hayat hikayesinden daha çok, rüyaların gerçek dünyaya taşmasıyla yaşadığı gel-gitleri anlatıyor. Çarpıcı hikayesini film de kendi canlandırıyor. 
Böcek Yapım'ın üstlendiği ve yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak'ın yaptığı "8 Saniye" sıradışı filmin dış çekimleri Almanya'da tüm iç çekimleri ve rüya sahneleri ise Türkiye'nin İstanbul, Mardin, Tuz Gölü'nde çekilmiş. Filmin son sahneleri ise Meksika'da çekilmiş. Esra İnal'a filmde Fırat Çelik, Fahri Yardım, Mehmet Kurtuluş, Salih Kalyon gibi isimler eşlik ediyor. Yılmaz Erdoğan ise; derviş rolüyle karşımıza çıkıyor. Ayrıca "Dört Anlaşma" (The Four Agreements) kitabının yazarı Don Miguel Ruzi de konuk oyuncu olarak görüyoruz. BöceklFilm; BKM, GalataFilm ve Barefoot Films'in ortak yapımı "8 Saniye" filminin görüntü yönetmenliğini Emmanuel Kadosh üstlenirken müziklerini ise Meksikalı Gustavo Farias yapmıştır.

 Esra İnal

Esra İnal'ın ilk oyunculuk deneyimi olmasına rağmen oldukça başarılı olduğu gözlerden kaçmıyor.Film Esra'nın Berlin'de yaşayan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmesiyle başlar. Ablaları tarafıdan büyütülen Esra küçükken görmeye başladığı ilginç rüyalarla, uykuları kaçmaya başlamıştır. Seneler geçtikten sonra özel ilişkilerinde sorun yaşamaya başlar. Başkalarının Esra'nın hayatında söz sahibi olmask istemesi ve kısıtlama istekleriyle çatışır. Aslında temel sorun ilişkileri değilde kendi içinde yaşadığı çıkmazdır. Çocukluğundan beri derin rüyalar görür ve bu rüyaları anlamlandırmaya çalıştıkça, günlük yaşamda dahya büyük sorunlar yaşar. Gördüğü rüyaların ortak noktası daha önce hiç tanımadığı bir adam tarafından sürekli korunmasıdır. Her seferinde bu durum korkutsa da sonunda bir karar verir ve kilit noktayı bularak peşinden gitmeye başlar.
Filmin geçişleri harika denebilecek kadar iyiydi. Yani rüyadan gerçek hayat uzanan dokunuşları bir hayli güzel. Zaten bu konuda hiç bir masraftan kaçmamış. Rüyalar dünyasında doşalan Esra'yı ve onun hayatına dokunan insanları anlatılıyor. Fakat kötü davanan insanlar yok, kendi hayatını yaşayan Esra'nın hayatına dahil olan insanlar var. Film bir açıdan kadına açılan özgürlük kapısı görevini üstlenmeye çalışıyor, hayatında ki insanın hayatındaki insanları affederek insanın hayatla barışık hale geleceğinin üstünü çiziyor bunu kahramanın açmazlarıyla anlatıyor.
"Korkma seni korkutmalarına izin verme.." sözleriyle
Yılmaz Erdoğan "derviş rolüyle izleyicilerin karşısına çıkıyor.

Yılmaz Erdoğan

8 Saniye filmini izlerken tüyleriniz diken diken olacak. Bir çok kişinin kendinden bir şeyler bulabileceğini düşünüyorum. Filmi izlerken bir bakmışsınız yüzünüzde tebbessüm bir bakmışsınız gözleriniz de yaş bulabilirsiniz. Senaryo; her ne kadar içerik olarak ağır olsa da, aynı zamanda hayatın özünü basit bir şekilde çözümleyerek sunuyor. Film bitiminde, bir çok farklı düşünceyle ayrılacaksınız belki de sorgulamak sizin de bir özelliğiniz olacak. Benim kişisel görüşüm, filmden etkilenmek ve hayatımızda bir şeylerin değişiminde filmin etkilerini yansıtmak için duygusal, hassas, detaycı ve bunlara karşı da ruhen güçlü olmak gerekir. İnsanların genelde yanlış yaptığı şeyleri de göz önüne seren film, yeni bir bakış açısı oluşturuyor.
Esra İnal'ın filmde ki enerjisi pozitif etki katmış yani kendi hayatını güzel, samimi ve dolu bir biçimde canlandırıyor. Görsel efektlerin filme katkısı da bir hayli başarılı. Rüyalar aleminde ve onların yansımasına farklı bir yerden baktığı için izlenebilir. Filmin adının neden "8 Saniye" olduğuna dair bilgi vermek yerine filmi izlerken bulmanızı isterim. Çünkü cevabı, ilginç ve beklenmedik. İmkanınız varsa, ilk fırsatı değerlendirerek filmi izleyebilir, Esra ile birlikte iç yolculuğunuza başayabilirsiniz.
Fragman için; TIKLA

17 Mar 2015

Kafemiz.Biz


Kaburgalı bulgur pilavı yanına, çikolatalı pasta yiyip, projemizin akış diyagramını çizerken oluştu "Kafemiz.biz" fikri. İşte böyle bir karışım bulacaksınız bizim Kafemiz'de..

İremce'de; Endüstri Mühenfisi, Yönetici Koçu, şehri yaşamayı seven bir annenin eşsiz kurabiyeleriniz, sağlıklı atıştırmalıklarını tadarken, şehir hayatı, annelik ve Mühendisliğe koçluk bakış açılı sohbetlerin tadına doyamayacaksınız 

Emoş Kafe'de Peyzaj lisansının üzerine bir de Uluslararası İlişkiler lisansı yapmış, Kalite Mühendiliği alanında kendini geliştirmesine karşılık hobi olarak Sosyal Medya Uzmanlığına merak sarmış bir genç bakışın; tiyatro dizi, film, müzik ve kitaplar hakkındaki özgün paylaşımlarıyla bambaşka bir dünyaya dalacaksınız.
Hilal Kafe'de profesyonel öğrenci bir Endüstri Mühendisinin kalite, liderlik ve koçluk deneyimlerini inovatif bir bakış açısıyla birleştirdiği ve üstüne annelik deneyimlerini, eğitimleri, kitapları, çocukları, zihin haritalarını, fütürizmi kattığı sohbetlerinden inanılmaz keyif alacaksınız.
www.hilal.kafemiz.biz

Bizim ortak yanımız yüreğimizle bakmamız...

Bizimle;
"Baktığın Yere Gidersin.."

www.kafemiz.biz 

Facebook sayfası için,
TIKLA
Twitter hesabı için;
TIKLA

12 Mar 2015

Murat Dalkılıç Galaxy S6'yı Sizin İçin Keşfetti!


Murat Dalkılıç, Barcelona'da gerçekleşen görkemli Samsung Galaxy S6 lansmanına gitti.  Yaşadığı eğlenceli anları, inanılmaz deneyimleri ve Galaxy S6’nın şahane özelliklerini sizin için anlattı.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

The 100 // 1.Sezon


Öncelikle dizisinin konusundan kısaca bahsedeceğim..97 Yıl önce nükleer saldırısı sonrasıı dünyanın büyük bir kısmı yok olmuş bir çok medeniyet çökmüştür. Hayatta kalan 12 farklı ulustan, toplam 400 kişi ise dünyayı terk etmiştir. Yıllar içinde uzayda "Ark" adlı uzay gemisinde 3 nesil yetiştirmiştir ve insan sayısı 4000'e kadar çıkmıştır. Ark denilen bi geminin yönetimi nüfus kontrolünü ellerinde tutabilmeleri için sert uygulamalarla dolu bir düzen sağlamışlardır. Yaşam kaynakları tükenme noktasına gelmiştir. Ark'ın yöneticileri bir araya gelip hayatta kalma hesapları yaparlar. Hepsinin ortak düşüncesi Dünya'ya dönmektir Fakat Dünya'nın halen yaşanabilir olup olmadığı hakkında bilgileri yoktur. Bunu test etmek için 100 adet mahkum genç insanı Dünya'ya gönderirler.Bu çocukların kimi Ark ile bağlantısını koparmak, kimi hükümetin verdiği görevi yerine getirmek ister. Bu sebeplerden dolayı kendi aralarında ayrışmalar oluşur.. Fakat kısa süre içinde birbirlerine kenetlenen ve iş birliği yapan gençler ortaya çıkar.

Clarke; karakterini Eliza Taylor canlandırıyor. İzlediğim ilk yapımı. Dizinin ilk bölümleri soğuk tavırlarıyla ön plana çıkıyor. Koloniden gelen bu çocuklara hükümet tarafından verilen görev yerine getirme bilincinde olan kızımız. Fakat soğuk tavırları bir süre sonra yerini yaşam mücadelesine kaptırmış savaş veren bir kıza dönüşecek.. Doğru söylemek gerekirse dizi oyuncuları arasında ısınamadığım tek karakter. Gerçi biraz da oynadığı karakterden kaynaklı olabilir. Dizi boyunca hiç gülerken görmedim. 


Bellamy Blake karakterini ise Bob Morley canlandırıyor. 100 çocuk arasında olmayan dünyaya gönderilen gemiye gizlice giren suçlulardan biri. Onun tek amacı kardeşi Octivia'yı korumaktır. Dizini başlarında lider olma çabaları beni çileden çıkarsa da 1. sezonun sonlarına doğru sevdiğim karakter haline geldi. Octivia'ya olan düşkünlüğüne bayılıyorum. Bellamy'nin hırslı karakteri hoşuma gidiyor. 1. sezonun ilk başlarında  lider tavırları insanı çileden çıkaracak raddeye getirse de sezon ortasından sonra efsane Bellamy olarak karşımıza çıkıyor. Şahsen ben 2. sezonda ki Bellamy'e hayran kaldım.


Octavia Blake karakterini güzel oyuncu Marie Avgeropoulos canlandırıyor. Bellamy'nin korumaya çalıştığı biricik kardeşi. 100 kişi arasında suçu olmayan tek çocuk. Sebebi; Kolonin katı kuralları var demiştim. Her aile sadece bir çocuğa sahip olam zorunluluğu olduğundan annesi yıllarca kızını dairesinde ki gizli bir odada sakladı. Ortaya çıkınca da mahkum oldu. Octivia hovarda, vurdum duymaz karakter gibi görünse de bölümler ilerledikçe onda ki cevherler birer birer ortaya çıkmaya başlayacak.

Finn Colins karakterini Thomas Mcdonell canlandırıyor. Finn'in dünya da çizdiği yol diğer arkadaşlarına göre daha farklı onun amacı dünyalılar-Ark'lar arasında barışı sağlayabilmek. Finn ile Clarke arasında duygusal yakınlaşma dizinin ilk bölümden kendini hissettirdi. Bilim kurgu dizisinde aşk üçgeni olması kadar bir şey olamaz heralde bu sebeple Finn'in ilk başlarda yaşadığı kafa karışıklığına sinir olan bir tek ben olmamıştır diye düşünüyorum. Thomas Mcdonnell bence dizide geri planda kalan oyunculardan biri diye düşünüyorum. 2. sezonda öldürü ir darbe var ki dillere destan.. 




Jasper Jordan karakterini Devon Bostick canlandırıyor. Ark'da ailesi nesiller boyunca eczacı olarak çalışmakta. Bu sebeple ilaçlar konusunda arkadaşlarına yardımı dokunmuştur.Dizide samimi bulduğum iki karakterden Jasper'ın en sevdiğim özelliği cesareti. Her olayda korkmasına rağmen kendini öne atarak cesaretini göstermesi takdire şayan durumlardan biriydi. Durum böyle olunca ben kahramanın şeklinde havaya girmesi de normal tabi ki. Monty üzme Jasper, bozuşuruz canım!

Monty Green karakterini Güney Kore asıllı Christopher Larkin canlandırıyor. Aarkta ailesi nesiller boyu mühendis olarak çalışmıştır. Dizide samimi bulduğum ikinci karakter. Jasper ile olan arkadaşlıklarını sevmemek mümkün değil. İyi, kötü her olayda birbirlerini kollamaları güzel. Monty 1. sezonda pek fazla görünmedi. Buna rağmen sevdirdi kendi. Bozulmayan karakterlerden biri. Güney Kore oyuncu diye kayırıyor olabilirim ne de olsa kan çekiyor.
Güzel ona her olayın ardından Monty ve Jasper'ın yaptığı meşhur hareketi

John Murphy karakterini Richard Harmon canlandırıyor. Genç oyuncular olarak tanıdığım tek oyuncu. Daha önce :Kanada yapımı Continuum dizisinde izlemiştim. Murphy ilk bölümler herkese kök söktüren kötü çocuk. Hatta bir bölüm "Murphy Kanunları" temasında geçti. O bölümü izleyenler ne düşünür bilmiyorum fakat ne kadar kötü olursa olsun haksızlık yaptıklarını düşünüyorum.1. sezon içinde feleğin çemberinden geçen en zor şartlarda ayakta kalan tek karakter diye düşünüyorum.


Raven Reyes karakterini Lindsey Morgan canlandırıyor. Bu kız tam bir mühendislik dehası olarak yer alıyor dizide. Ark'tan ayrılmasının tek sebebi sevgilisi Finn. Ailesinden kimse hayatta olmadığı için ailesi olarak bildiği sevgisili Finn için yapamayacağı hiç bir şey yok. Bu dizinin kızları cesaretleri konusunda erkeklerden bi tık önde desem kimse itiraz etmez diye düşünüyorum. Dizide ilk gördüğümde bu kız kesin sıkıntı çıkarır diye düşünmüştüm fakat yanıldım. 





Oyuncuların kısa tanıtımının ardından senaryoyu ele alalım. Senaryo bilim kurgu temalı olmasına rağmen bilime dair birinci sezonda pek bir şeye rast gelmedim. 1. sezonun büyük bir kısmı gençlik dizisi havasında geçtiği için Kurgu ilk bölümler fazla parçalanmış diye düşünüyorum. Fakat senarist birinci sezonun sonlarına doğru ve ikinci sezonun şu aralar yayınlanan bölümlerine kadar kendini toparladı. Yine kurgusal bakımda eksikler olsa da kendini izlettirmeyi başardığını düşünüyorum. Bir tek ben bu şekilde düşünmemiş olacağım ki dizi 3.sezon onayı bile aldı. 
1.sezonun ilk bölümleri durağan geçiyor gibi görünse de sakın bırakmayın ortalarından sonra kendini toparlayıp sürükleyici bir hal alıyor. 2011 yılında Terra Nova dizi vardı. 1 sezon yayınlanmış 2.sezon onayı alamamıştı. Bu insanlar diziden anlamıyor der konuya devam ederim. The 100 dizisinde yer yer Terra Nova havası sezmedim değil. 
Genel olarak dizi kendini izlettiriyor hatta sevdiriyor bile. Ben 2. sezonu 1. sezona göre daha çok sevdim. Diziyi izlerken senaristin olaylar karşısında ters köşe yapmasından dolayı ikinci sezon daha akıcı geldi. Uzun soluklu dizileri izlediğim vakit ilk sezonu genelde diziyi anlama amaçlı düşünüyorum. Sonrası zaten The 100 dizisinde konular peşi sıra  işlenmiş oluyor.
Dizinin müzikleri harika. Ben aşırı sevdim. 2.bölümde yayınlanan "Can't Preted by Tom Odell" şarkı listemde yeri almış bulunmakta. Diziyi takip etmeye devam edeceğim.