13 Tem 2016

The 100 // 3. Sezon


Lost, Battlestar Galactica, Revolution dizilerinin karması olmasına rağmen daha izlenir olmasının sebebi olayların hızlı bir şekilde gelişmesi, ağır mistizmle kendince mantıklı bir noktaya bağlanması. Hem her sezon kendi içinde, hem de bütün sezonların kendi içlerinde bir gelişiminin sonucunda varmış olduğu noktalar olduğu aşikar

Dizinin hem sevdiğim hem sevmediğim yanı, herhangi bir karaktere "bu iyi" veya "bu kötü" diyemiyorsun. Herkesin içinde başka insanların ölümüne sebep olabilecek kötülük mutlaka var. Dizinin en iyi karakteri de Lincoln sanırım, hiç bir yanlışı olmadı dizi boyunca.

Dizinin başrol oyuncusu Bellamy'i fazlasıyla severim. Herkesi bir arada tutmak için savaş veren bir karakter için gelgit oluşturmaları bence olmadı. Senaristler adeta Finn gibi terminatöre dönüştürdü çocuğu. Aslına bakacak olursak dünyaya verdiği zayiat oldukça fazla, biraz geriye dönüp düşünelim. Birinci sezonda bir telsiz sahnesi vardı hatırlarsanız, devreye aldığında 320 kişi gemide, İkinci sezonun ana konusu olan Dağ adamlarının yaşadığı Weather dağını patlattığında 381 kişi şimdiye kadar bu ikisi için geçerli sebepler vardı. Bu sezonda dünyalılarla barış yapılmış, onlara yardıma gelen 300 kişinin ölümüne sebep olması konusunda saçmaladılar. Durum böyle olunca sezon başın a 300 300 zayiat vermekten hiç çekinmedi. Neyse ki Bellamy'nin sonu Finn gibi olacak derken, direkten döndü.

Bu sezonun iyi mi ? kötü mü? olarak tahmin edemediğim karakter Pike oldu. Aslında onun ideolojini gözlemlediğimde, kendi halkını korumak uğruna dünyalılara güvenmemekte haklı sebepleri vardı. Arktan dünyaya geldiklerinde sırada yerlilerin hiç gözlerini kırpmadan, ilk olarak çocukları öldürmesi ve ardından onlar tarafından ağır zulme uğrayan arklıları düşününce davasının haklı bir yönü mevcuttu. Bu da güven duygusunu yitirmiş olması haklı bir sebep. Tabi iş diktatörlüğe gelince amacını unutarak ve iş güç savaşına dönmesiyle kaybeden oldu. Onunda cezasını sezon finalinde Octivia efsane kesti. Dizininde işte bu yönünü seviyorum. Hiç çekinmeden elini gösteriyor, hak edene hak ettiği cezayı veriyor. Tıpkı Octivia'nın verdiği gibi.. Bu dizide herkes ölebiliyor. En kilit isimler bile.

Clarke karakterini iki sezon boyunca sevdim ve savundum. Fakat bu sezon için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Sürekli tüm dünyayı kurtarır pozisyonda olması, gerçekçi gelmiyor artık. Diziyi süper kahraman dizisi haline getiriyor, halbuki bilim kurgu dizisi izliyoruz. Ayrıca bir anda çok iyi dövüşebilen birine dönüşmesi de ayrı muamma. Bu bir tek Clarke için geçerli değil tabi. Bir tek Octivia'yı anlarım Lincoln  ve Indria sayesinde sağlam bir eğitimden geçti ve kızın içinden resmen savaşçı bir hatun çıktı. 

Dizinin en çarpıcı iki karakterini ölmesi benim için kesinlikle bir yıkım oldu. Dizinin en asil karakterleri olarak gördüğüm Lincoln'un kendini arkadaşları için feda etmesi, efsanevi bir davranış olarak kayda geçsin lütfen!

Bir diğer karakter ise savaşı ruhunu dibine kadar hissettiğimiz Lexa'nın ölümü. Bu resmen beklenmedik oldu. Senaristlerin yaptıkları en büyük hata. Lexa'nın diziye kattı hava tartışmasızdı. Bir kere tam bir görev nasıl yapılıyor, iyi beceriyordu. Işık şehrine Clarke yardım için gelen Lexa gözümde efsanevi oldu.  O nasıl savaş ruhu o nasıl dövüşmektir. Lexa geri gel!


Maya'nın ölümünden sonra, Jasper yaşama sevinci, mücadeleci ruhu bir kenara itmiş, en yakın arkadaşı Monty'i bile gözü görmeyen, Buz Ulusundan gelenlere kendini öldürtmeye çalışırken takındığı psikopat gülüşüyle farklı bir Jasper'ı izleyeceğimiz sinyalini daha ilk bölümden verdi. Monty-Jasper cehpesi bu sezon beklediğim gibi değildi, ne yazık ki senaristlere kurban gitti.İkisi arasındaki bağı seviyordum. Monty hep fedakar, kendinden çok arkadaşını düşünen taraf. Jasper, Maya'nın ölümünden Monty ve Clarke sorumlu tuttuğu için bir türlü eskisi gibi olamadılar. Dizinin bu tarafını sevmedim. Monty; bu sezon annesine kavuştu ve bir o kadarda çabuk kaybetti. Ne yalan söyleyeyim annesini sevemedim. Mesela; Monty, Pike'ın gerçek yüzünü gördüğünde arkadaşlarına yardım ettikten sonra annesinin onu ele vermedim süsü vererek oğlunu kandırması kesinlikle gerçek dışıydı. Hiç bir anne, yapmaz. O yüzden ölmesine üzülmedim.Murphy karakterini ilk sezondan beri severim. 

Murphy'nin "hayatta kalmak için yaptığım şeyler" cümlesi dizinin kısa bir özeti gibiydi. 

Murphy'nin hikayesini öğrendik. Zor bir hayat geçiren bu çocuk için hayatta kalmak kesinlikle önemli. Üç sezon boyunca dayak yedi, yılmadı. Işık şehri muhabbetinde kıskançlık, ihanet bunlar beni ben yapan özellikler demesi  gerçekliği yansıtan tek karakter olduğunun kanıtıydı. Benim naçizane fikrim dizinin bu sezonun kilit isimlerinden biri kesinlikle Murphy'di. 

3.sezonun finalinde Indria'nın elinde ateşli silah Octivia'nın elinde palayı görünce farkettim ki bu dizi kadar mantıklı taraf ve fikir değişikli olan başka bir yapım yok. Resmen değişkenliğin dibine dibine vurdular. Karakterlerin ruh hallerinden ve taraflarını seçmelerindeki değişim de bir kaç örnek dışında iyi olduğundan dolayı çok yerinde ve dozundaydı. Indria'nın Pike'ı öldürmemesi, Bellamy ve Monty'nin ortak iş yapması gibi.. 

İlk sezonun ergenliğinden sıyrıldıktan sonra olayların akışı ikinci sezonda bir ivme kazanmıştı. Bildiğin ergenlikten olgunluğa geçmiş ve "yetişkin" bir dizi olmuştu. 2.sezonun finalinde ayyuka çıkan yapay zeka ise 3.sezonda daha bir ayrıntılı olarak karşımıza çıktı. Bununla birlikte Dünyalılar ile savaşa ara verip, hayatta kalma mücadelelerinden uzaklaşıp, dizinin başında bir nükleer patlama sonucu dünyanın nasıl bu hale geldiğine dair bu sezonda güzel bir biçimde cevabı veriliyor. Sezon finalinde ki olaylar sonucunda 4.sezonun yeniden hayatta kalma olayına dönmesi sevindirdi.