11 Haz 2017

Chicago Typewriter / Kore Dizisi



Bir tvN klasiği daha; Chicago Typewriter. Üzerine uzun uzun yazılar yazabileceğim dizi. O kadar derin hisler içindeyim ki yazacağım her kelime dizi için anlamsız kalacakmış gibi geliyor. Uzun süredir kalbime bu kadar derinden dokunan bir dizi olmamıştı. Dizinin senaristliğini The Moon Embracing The Sun ve Kill Me Heal Me dizilerinden hatırladığımız Jin Soo Wan yaparken yönetmen koltuğunda ise Emergency Couple dizisinden hatırladığımız Kim Cheol Kyu oturuyor.Dizi, 1930’lu yıllarda Japon sömürgesi altında yaşayan ve reenkarnasyon ile günümüzde tekrar dünyaya gelen yazarların etrafında dönmektedir. Günümüzde bu yazarlardan biri kitapları çok satan bir yazar, biri  gizemli bir hayalet yazar ve diğeri ise kitapları çok satan yazarın anti-fanı olarak yaşamaktadır.


Yoo Ah In; dizide Han Se Joo karakterini canlandırıyor. Daha önce Sungkyunkwan Scandal, Fashion King, Jang Ok Jung, Living by Love, Six Flying DragonsDescendants of the Sun (konuk oyuncu) dizilerinde izledim. Han Seo Joo kitapları çok satan bir yazar. Film yıldızlarını aratmayacak bir görünüme sahip olduğu için ona 'Edebiyat Dünyasının İdolü' denmektedir. Onun karakteri melankolik, hassas ve çekingen bir kişiliğe sahiptir ve huysuzun tekidir. Yoo Ah In, son yılların en başarılı aktörlerinden biri. Six Flying Dragons dizisiyle yakaladığı eşsiz başarının üzerine Chicago Typewriter sergilediği performans takdire şayandı.


Lim Soo Jung, dizide Jeon Seol karakterini canlandırıyor. Daha önce Sorry, I Love You dizisinde izlemiştim. Uzun yılar sonra onu bir yapımda izlediğim için mutluyum. Dizide Han Se-Joo’nun çok büyük bir fanı olan aynı zamanda fan kulübünün başkanıdır.O, bir veterinerlik bölümünü bitirmiş olmasına rağmen kendi işini yapmak yerine yarı zamanlı işlerde çalışmaktadır. Onun yapmaktan en çok keyif aldığı şey kitap okumaktır.



Go Kyung Pyo; dizide Yoo Jin Oh karakterini canlandırıyor. Daha önce Flower Boy Next Door, Naeil's CantabileWarm and CozyReply 1988, Jealousy Incarnate dizilerinde izledim. Hayalet yazarı olan Yoo Jin O karakteri hiç kuşkusuz dizinin en çok dikkat çeken karakteri oldu. Onun gizemi diziye müthş bir hava kattı diyebilirim. Go Kyung Pyo'nun Reply 1988 ile başlayan yükselişi hızla devam ediyor ve bu dizinin ardından başrolü kaptı. 

Yoo Ah In, ilk izlediğim yapımından bu diziye kadar her yapımını hiç kaçırmadan izlemeye çalıştım. Hepsi bir yana fakat Six Flying Dragon bir yanaydı. Bir tarihi dizide başarabilecek her şeyi başarmış bir aktör Yoo Ah In. Onu 1930/2017 yılları arasında geçişler olan bir yapımda izlemek aşırı keyif verdi. Tarihi dizilere çok yakışıyor olabilir fakat bir sonraki yapımı kesinlikle dönem dizisi olmalı. Müthiş bir performans sergiledi diyebilirim. Six Flying Dragon diziyle yükselttiği çıtasını bu diziyle uzaya çıkardı. Bir sonraki yapımıyla arşa çıkaracağını düşünüyorum. Go Kyung Po'ya gelecek olursam; Reply 1988 ile yükselişe geçtiği kariyerine Jealousy Incarnate iyi bir seçim yapmış olan oyuncu kesinlikle bu dizinin ardından kimse onu durduramaz artık. Öyle de oldu ilk başrolünü aldı. Yakışır. Söylemeden edemeyeceğim bir şey var ki; Geçmiş ve gelecek arasındaki bağlantının bu denli etkileyici olmasındaki en büyük etken; kesinlikle Yoo Jin Oh/Shin Yul karakterinin aktardığı güzel duygulardı. Lim Soo Young; Seol karkateriyle ilk bölümler rolüne oturmadığını düşünsem 1930'da ki Soo Hyun'un ile çok iyi iş çıkardı diyebilirim. Beni orada kendine bağladı. Oyuncular arasındaki etkileşimi en çok Yoo Ah In ve Go Kyung Po arasında hissettim. İkisinin birbiriyle olan uyumu takdire şayandı.

Senaryo, oyuncular, mekanlar, müzikler, karakterler çok başarılıydı. Teknik açıdan geçmişteki atmosfer renkler ve sinematografi günümüzdekinden daha başarılıydı.Oyunculuk konusunda üç başrol için övgü dışında söyleyeceğim bir şey yok ama ben daha çok Yoo Ah In için başladığı diziyi Go Kyung Pyo için devam ettim diyebilirim ve bundan sonra başrol oynayacak olmasına ayrı sevindim. Günümüz sahnelerinde de kütüphaneler harikaydı. Hemen gidip yüksek tavanlı ev, kütüphane ve kitaplar sipariş etme isteği veriyordu insana.

Diziyi 2 kısımda inceleyebiliriz..1930lar ve günümüz. 1930larda oyuncular rolüne çok iyi oturmuş.İlk hayatları üzerine bir dram çekilseymiş bile dizi kesinlikle başyapıt olabilirmiş. Dönem dizilerine bayılıyorum. Ülkemizde bir Hatırla Sevgili, Çemberimde Gül Oya hayranı olarak donem dizilerine ayrı bir ilgi duyuyorum. Hatta örgüt liderinin kim olduğunu ögrendiğim anda Kurşun Yarası dizisi de zaman zaman aklıma geldi. Dizi 1930'ları mükemmele resmetmiş. Dizinin en merhametlisi Hui Young, en sadığı So Hyeon, en pişmanı ise tabi ki Shin Yul dü. Se Joo olarak bile hala liderliğini koruyan Hui Young'u bir 20 bölüm daha izleyebilirdim. Çok güçlü, özgüvenli, güvenilir, sağlam bir profildi. So Hyeon ise mükemmeldi. Gerçekten diziyi baştan sona hayranlıkla izledim


Bu nasıl güzel bir dizayndır okunmak üzere birçok kitap içinde çifte aşk resmen. Kitap kurdu değilim ama kitap kurdu olan arkadaşlarım varsa eminim ağızlarının suyu akıyordur. Zira o evde bulunan kitaplar Seul Şehir kütüphanesinde bile yoktur. 


Bundan sonrası spolier içerir.

Senarist, Kill me Heal Me yazarı olunca böyle harika bir dizi ortaya çıkması çok normal.15.bölümün ardından 16. bölümü hemen izleyince hele o ilk mektup sahnesi beni bitirdi. Yul çok masum duruyor her ne kadar liderin ismini verse de ölümü de kendi kadar masum oldu. Birçok pişmanlığı vardı ve hepsini geri ödeyip öyle tekrar geri gitti. Dostlukları harikaydı hem geçmişte hem günümüzde üçü çok naif ve güzeldi.

Dizi o kadar fazla şey anlatıyor ki. Bir sürü ihtimali içinde barındırıyor. Bunlardan biri bence; genel anlamda yazarın yaratma sorununu, ilhamını yitirmesi, mesleki rekabet, kıskançlık, hatta 'aşırma' olgularını irdeleyerek, türlü güçlüklerle karşılaştıktan sonra kendini toparlaması ve bir noktada ilham perisinin geri gelmesi sonucu, yazarın yeniden yazım sürecine odaklanabilme mücadelesini işleyen bir yapımdı. Chicago Typewriter'i, yazarlar, kitaplar ve kitaplıklar için izledim. Başlardaki kopukluk ve dağınıklık, yazınsal duraksama dönemine girmiş bir yazarın duygu durumunu gözler önüne sermek amacıyla bilinçli olarak kurgulanmış gibi gözükse de, tüm Stephen King değinmelerinin ve 'Misery' parodisinin kurgu bütünlüğü içerisinde hangi amaca hizmet ettiğini doğrusu çözemedim. Tek açıklama senaristlerin Stephen King hayranlığı olabilir.Yazarın tasarladığı öyküyü reenkarnasyon temasıyla ilişkilendirmek, harmanlamak stilize bir biçim denemesi sadece. Böylelikle dizi ilginç bir temele oturmuş oldu. Yoksa gerçekte reenkarne olmuş insanlar ,hayalet yazar yok, bunların hepsi yazarın kafasındaki kurgu yani yazdığı öykü .Düz anlatımla verilse gayet yavan olurdu. Zaten son bölümde Yoo Jin Oh/Shin Yul gördüğü rüyadan söz etti, bu da bir ipucu olarak yorumlanabilir.  

Shin Yul giderken ki hissettiklerim Shin Se Gi giderken hissettiklerimle aynı oldu. Üzdün be Shin Yul. Son ana kadar Hui Young liderlik ruhundan asla ödün vermedi ve hayatını vatanının bağımsızlığına adadı. doğru kelimemi kullanıyorum bilmiyorum ama çok karizmatik bir şekilde oldu vedası da. Boğazım düğümlenerek izledim. Akıllara kazınan bir sahne oldu. Sonu mutlu bitseydi bu kadar etkilemezdi beni. Goblin de benim için öyleydi, Goblin değince aklıma yok olduğu sahne ve kızın hıçkırıkları geliyor. Hep öyledir ya zaten, hüzünlü hikayeler daha akılda kalıcıdır. Bu zamana kadar içinde tuttukları aşkı böyle hazin bir sonla resmetmeleri hele kızın gitme diye bağırması yok mu of orada ağlamayan net duygusuzdur ya sonra son nefesinde liderin özledim seni demesi. Harikaydı.






Keşke her ihanet eden bu kadar pişman olsa. Shin Yul çok ağlattın bizi nasıl bir dostluksa beklemiş yıllarca verdiği sözü yerine getirip başı dik döndü arkadaşlarının yanına. Dizinin baştan sona kadar dönemler arası geçişleri o kadar ustaycaydı ki insanın gözüne batan hiçbir şey yoktu. Aşk çok yoktu ama arkadaşlık dostluk vatan için verilen mücadele çok güzel aktarıldı. Sanki dün başladım bu gün bitirdim gibiydi. Dizi favorilerimden biri oldu. Mücadele dönemlerine ait çok fazla dizi yok hep saray hayatını izliyoruz böyle diziler olsa çok güzel olur. Yaşasın dönem dizileri!

Soo Hyun'un ölümünü basit bulan izleyiciler olmuş. Onu ölümü çok etkiledi. Ailesini kaybetti. Kısa sürse de Carpe Diem'de hem vatanı için savaştı hem aşkını buldu hem dostunu.İşkencelere maruz kaldı sonra birini kaybetti, diğerini yemini için öldürmek zorunda kaldı. En zor şeyleri yaşayan oydu. Ölümü de kalbi gibi su gibi oldu. Onca şey atlattıktan sonra "uykum geldi" deyip gitmesi, beni o kadar etkiledi ki. Oyuncular öyle kaliteli ve iyilerdi ki. Sanki tüm olanları ben yaşamışım gibi içim burkuldu. 

Dostlukları, aşkları ve en çokta özgürlük uğruna canları pahasına savaşmaları beni etkiledi. Tereddüt edenler varsa eğer etmesinler pişman olmayacaklar her ne kadar ilk bölümler beni fazla etkilemese de 1930'lu dönemler ve dizi biraz ilerledikten sonra iyi ki izliyorum dedim ve dizi bitince de iyi ki izlemişim dedim. Genelde dizilerde verilmek istenilen mesaj olmaz ama bu dizi de kesinlikle verilmek istenilen mesajlarla doluydu.  İkinci erkeğe mi yanarsın yoksa Birinci erkeği mi seversin bilemem ama bu dizi de ikisini de bize sevdirdiğin için sağol be senarist!. Dostluk - Aşk - Özgürlük - Mücadele hepsini bir arada tattık. Özgür olun. Herşeye herkese rağmen özgür. 

Dizinin müziklerine gelecek olursam; Bir ost var ki dizide izlerken canınız acıyor. Karakterlerle birlikte acı çekiyorsunuz.  SG (SG WANNABE) "Writing Our Stories" tek kelimeyle harikaydı. Yerin Baek"Blooming Memories" SALTNPAPER "Satellite" Boni Pueri "Time Walk" Boni Pueri  "Come With Me" Kevin Oh "Be My Light"  şarkıları en az dizinin konusu ve oyunculuklar kadar harikaydı. Dizide Soo Hyun'un seslendirdiği şarkının orjinali Park Dan Ma "Wind
Soo Hyun'un şarkıyı seslendirdiği sahneyi de buraya bırakıyorum.

Albümü dinlemek için; TIKLA 

Gerçekten kelimelerle ifade edilemeyecek kadar muhteşem bir dizi. Bazıları ilk bölümlerde sıkıldı, hatta bırakmış da olabilirler. Bazılarına hitap etmeme ihtimali de var. Fakat çok çabuk sıkılan, özellikle aynı şeylerin tekrar tekrar gösterildiği dizilere katlanamayan ben bu dizide hiçbir şeyi atlamadan, büyük bir istekle her anını izledim bitsin istemiyorum. Oyuncular müthiş, özellikle beyefendilerimizin ikisi de çok tatlı, çok yakışıklı, çok sempatik ve karizmatikler.  OST'ları desen beni benden aldı, sürekli dinliyorum. Geçmişle gelecek arasındaki bağlantılar harika. Sürekli kafalarda soru işareti bırakıyor ve teoriler üretip duruyorsunuz, ama ilk başta aklınıza gelen şeylerle çok alakasız şeylerin olduğunu, ama bu olanların daha mantıklı şeyler olduğunu, yani orijinal, güzel bir kurgusu olduğunu görüyorsunuz. Durum böyle olunca her bölümü heyecanla bekliyorsunuz. Şu an gerçekten güzelliğini tarif edecek kelimeleri bulamıyorum ve o yüzden bunlar dışında söyleyebileceğim tek şey: Hiç vakit kaybetmeden, kararsız kalmadan hemen başlayın.



Dizi için puanım; 10/10

6 Eyl 2016

Six Flaying Dragons / Kore Dizisi


2015-2016 yılında yayınlanan 50 bölümden oluşan Six Flying Dragon dizisi son yılların en iyi tarihi dizileri arasında yerini aldı. Senaristliğini Kim Young Hyun, Park Sang Yeon yaparken yönetmen koltuğunda ise Shin Kyung Soo oturuyor. Dizi, Koryeo Hanedanlığından sonraki hanedanlık olan Joseon'un kuruluşunu konu alıyor. 

Öncelikle dizinin isminden de anlaşılacağı üzere Joseon'un kuruluşunda önderlik yapmış altı kişi üzerinden kurgu oluşturulmuş.Fakat hepsinden tek tek bahsetmek diğer oyunculara haksızlık olur kanaatindeyim. Tarihe adını iyi veya kötü yazdırmış da olsa yardımcı karakterlerin ön plana çıkmış olması bunun en büyük sebeplerinden biri.

Dizide yer alan as oyuncular aşağıdaki gibidir. Performanslarıyla dikkatimi çeken bir kaç oyuncuya değinmeden duramayacağım.

 
Dizinin ilk 4 bölümünde yer alan çocuk oyuncular.

 Açık konuşmam gerekirse diziyi güncel takip ediyordum bir süre sonra bekleyemez duruma geldiğim için bölümlerin tamamlanmasını bekledim. Yoo Ah In ve Byun Yoo Han için başladığım diziye, bir çok oyuncuya hayran kalarak tamamladım. Bir devletin kuruluş hikayesine tanık olduğumuz için iliklerinize kadar adaleti, direnişi en önemlisi ne olursa olsun zalimin değil mazlumun yanında olmanın gururunu yaşatan bir dizi. Zalimlere karşı insanlıktan hala umudunu kesmeyen Dragonların hikayesi.

Sambong'un savaş hakkında söyledikleri ve ardından hepsinin tek tek tekrar ettiği sahnede gözleri dolmayan var mıdır? Dizinin en çok etkilendiğim sahnelerinden biri oldu. Anlamlıydı.
İzlemelisiniz; TIKLA
Bu adam en güçlü adam.




Gil Tae Mi ve Lee Bang Ji arasındaki kılıç duellosu izlenmeye değer bir resital gibiydi.
Gil Tae Mi'nin gider ayak altın değerindeki sözleri ne demeli?
"Bu dünyada ki en acı gerçek 1000 yıl öncesinde de güçlüler zayıfları eziyordu. 1000 yıl sonra da ezmeye devam edecek." Gil Tae Min'nin dediklerinin her bir kelimesine katılıyorum. O yıllarda da öyleymiş günümüzde de öyle, gelecekte de öyle olacak. İnsanoğlunun egosu olduğu sürece önüne geçilmesi oldukça güç bir durum. Gİl Tae Mi karakterini canlandıran Park Hyun Kwon'a dizide hayran kaldım. Kötü dahi olsa harika bir karakter ortaya çıkardı. Kızmak istediği zamanlarda bile insanın bağrına basası gelmiyor değildi. Dizide kötü olup da öldüğüne üzüldüğüm tek karakter Gil Tae Mi'ydi.

Moo Hyul dizinin en sadık karakteriydi bana göre.  Kılıç ustası olma yolunda emin adımlarla yürürken aslında harika olduğunu anlaması uzun sürdü. Lee Bang Ji'nin aksine o kılıcını kullanırken farklı teknikler kullandı. Savaştığı her kişinin ünvanını sorması her seferinde eğlendirdi. Sonunda muradına ermesi aşırı mutlu etti. Yoo Kyun Sang'ın oyunculuğuna Faith,Pinnochio, The Time We Were Not In Love ve Doctors dizilerinde şahit oldum. Fakat izlediğim en iyi karakter Moo Hyul'dü diyebilirim. Bu tür yapımlarda daha çok görmek isteriz. 


Park Se Kyung'u bir çok kişinin aksine oyunculuğunun fazlasıyla geliştiğini düşünüyorum. Özellikle tarihi dizilerde daha fazla rol alması kanaatindeyim. Byun Yo Han'ı Misang Ve Ex Girlfriend Club dizilerinde izledim. Oyunculuğuyla daha iyi yerlere geleceğini o zamanlardan söylemiştim. Yanılmadığımı Lee Bang Ji karakterini izlerken gördüm. Rolünü oynamamış o rolünü yaşamış desek daha doğru olur.  En çok abi kardeş oluşlarını sevdim. Kardeşinin amacı için reform hareketine katıldı.  Kılıç kullanma tekniği beni büyüledi. O savaşırken yalnızca kılıcının sesini duydum. Rüzgar gibi eserek tozu dumana kattı adeta.

Farklı hayatların hüzünlü hikayelerini gördük. Hayranı olduğunuz insanla aynı fikirler için mücadele ettiğiniz biriyle ters düşmeye başladığınız andan itibaren beslediğiniz sevginin zamanla sizi boğarak size neler yaptırabileceğini görüyorsunuz aslında. Sevdiği kadına bile kalbi bir fakat mantığı ayrı yollarda giden bir adam Lee Bang Woo. Geri dönüşü olmayan bir yola giren zamanla sevdiği insanlardan hayranı olduğu babasından bile ayrı düşen biri haline dönüşen uğruna kral olmak için önüne gelen herkesi harcan biri haline dönüşen bir Lee Bang Woo.

 Kar kış demeden ideolojileri uğruna verdikleri mücadele. Bana göre ne olursa olsun hüznün karesi. İzlediğimde bu sahneden çok etkilenmiştim.

Dizinin çekildiği yeşilin bol olduğu yer yer sarılara dönüştüğü anları da es geçmemek lazım. 

Bu dizide beni en çok öfkelendiren, nefret ettiren karakterlerden biri kesinlikle Hong In Bang oldu.  Ülkenin refahıi yükselişi için çalışması gereken birinin hırslarına yenik düşerek yaptığı haksızlıklar, aldığı canlar deli etti beni. Adam yükseldikçe daha fazlasını istedi.


Bilen bilir tarihi ve dönem dizilerine ayrı bir sempatim var. Fakat tarihi dizi sevmeyen birine bile sevdirecek bir yapım Six Flying Dragon. Yaşanmış bir hikaye olduğu için kimin hangi statüde olacağı veya ne zaman olacağına dair bütün bilgilere hakim olmamıza rağmen öyle bir kurgu oluşturmuş ki senaristler her bölümü film tadında, olağanüstü geliyor. Dizide erdem, ahlak, siyaset ve adalet konularının işlenişi dozundaydı. Gerek kadrosu gerek senaryosu ve müzikleriyle benim için tarihi diziler arasındaki sıralamanın en başında yerini aldı.


Lee Bang Won kral olduktan sonra yaptıklarıyla çokça eleştiri aldı. Evet, seyrederken bir çok konuda benim de kanım dondu ama o zaman dilimlerini göz önünde bulundurursak  1800'lü yıllara kadar dünyanın her yerine monarşi hakimdi. Bu sebeple o zamanlar açısından baktığımızda aslında normal denilecek olaylara tanık olduk.  Yaptığı şeyin sadece hırs için yaptığına inanmıyorum. Lee Bang Won yani Kran Taejong Joseon döneminin en önemli krallarından biri. Eğer o kral olmasaydı oğlu Seojong tahta geçemezdi. Büyük Seojong Joseon için çok şeyler yapmış muhteşem kraldır. Kore alfabesini yapmış ve Astronomi konusunda dünyada ki üç ülkeden biri olmuştur.  Lee Bang Won'un Kore tarihi adına misyonu oğlunu kral yapabilmekmiş.

Konu itibari ile Tree With Deep Roots dizisini şiddetle öneriyorum. Aynı senarist ve yönetmenden çıkan 2012 yılında ekranlara gelmiş bir dizi. Bu hikayenin devamını merak edenler için önerilecek bir dizi. Çünkü Sambong'un kurduğu gizli kök topluluğuna geniş bir şekilde ele alınmıştı dizide. En önemlisi Lee Bang Woo ve oğlu arasındaki mücadelenin öyküsüne tanık oluyorsunuz.

Dizinin müzikleri konu ve oyuncular kadar harikaydı. Byun Yo Han"Muiiya" aynı şarkı dizide ki Gab Boon'un ağzından dinledik. Jansu" The Time is You" Kim Bo Kyung "I Guess It's You" Gfriend grubundan Eunha"Don't come with Bye".

Albümü dinlemek için; TIKLA

Şu zamana kadar bir sürü tarihi dizi izlememe rağmen beni en çok heyecanlandıran dizisi Six Flying Dragon oldu. Bir tarihe tanıklık etmek isteyen herkesin kesinlikle izlemesi gereken dizilerin başında geliyor. Etkiliyor, izlettiriyor, hayran bırakıyor. Kesinlikle izlemelisiniz.
Diziye Puanım 10/10

25 Nis 2016

Fashion King / Kore Dizisi


Bu ara güncel dizileri takip ederken eskilere göz atmayı ihmal etmiyorum. Fashion King 2012 yılında yayınlanan başrollerinde Yoo Ah In, Shin Se Kyung, Lee Je Hoon, Kwon Yuri'nin paylaştığı türünün ne olduğuna karar veremediğim bir dizi. 

Yoo Ah In; dizide Kang Young Gul karakterini canlandırıyor. Alaylı olarak moda sektöründe bulunan, parlak bir zekaya sahip hırslı tasarımcı olarak karşımıza çıkıyor. Kendi çapında bir şirketiyle yaşayıp giderken karşısına çıkan bir kız yüzünden hayatı başladığı yerden bambaşka yerlere gelir Kısaca feleğin çemberinden çok sağlam geçer. 

Yoo Ah In; Sungkyunkwan Scandal, Jang Ok Jung, Living In Love, Six Flying Dragons dizilerinde hatırlayacaksınız. İlk olarak Sungkyunkwan Scandal dizisiyle dikkatimi üzerine çekti bununla beraber iki tarihi diziyle gönlümdeki yerini pekiştirdi.  

Park Se Kyung; dizide Lee Ga Young karakterini canlandırıyor. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Ga Young o sıralar yanlarında çalıştığı bir hanım tarafından büyütülür. Kendi aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu onları terk eder. Kimsesi olmayan kız Kang Young Gul'un yerinde işe başlar. New Yorkta bulunan en iyi moda okulunu burslu olarak kazanır, patronu olan Young Gul tarafından Amerika'ya gönderilir. 

Park Se Kyung; The Girl  Who Sees Smells, Six Flying Dragons yarıda bırakıp tamamlamayı düşündüğüm Blade Man dizisinden hatırlayabilirsiniz.



Fashion King dizisinin güzel olan tek yönü Ah In ve Park Se Kyung'un aralarındaki kimyanın güzel oluşuydu. Her ne kadar sonlara doğru senaryo amacından sapmış olsa bile ikisinin birlikte olduğu sahneleri izlerken keyif aldım. Park Se Kyung'un son yapımları göz önünde bulundurursak oyunculuğunu konusunda ne kadar geliştiğini görüyoruz. İlk bu dizide izlesem bir sonraki yapımları izlemek için iki kere düşünebilirdim. Fakat ilk Yoochun ile olan dizisi The Girl Sees Smells performansı görmem daha iyi olmuş. Ah In'i tarihi dizi ve melodramların aksine romantik komedi türünde daha çok görmek istiyorum.

Lee Je Hoon; dizide Jung Jae Hyuk karakterini canlandırıyor. Ağzında altın kaşıkla doğmuş velihat olarak karşımıza çıkıyor. Başarılı anne ve babaya sahip olunca kendini kanıtlaması gereken bir velihat olduğunu belirtmekte fayda var. Dizide ikinci adam olarak karşımıza çıkıyor. Lee Je Hoon'un izlediğim ilk yapımı. Bu sene yayınlanan başarılı Signal dizisinin başrolü olarak ekranlardaydı.  Jung JAe Hyuk karakterini zerre sevmedim, sevemedim.

Girls Generetion grubunun güzel sesi olarak bildiğimiz Kwon Yuri, dizide Choi An na karakterini canlandırıyor. Amerikada mutlu olmasa bile başarılı bir hayatı olmasına rağmen sırf eski erkek arkadaşı Jung Jae Hyuk kendi affettirmek, vicdanını rahatlamak adına kendi şirketinde baş tasarımcı olarak başlamasını sağladı. Yuri'yi daha önce No Breathing filminde izlemiş olup dizi olarak takip ettiğim ilk yapımı. Bu sene Local Hero dizinden takip ettim.

Senaryo dizinin ilk yarısına kadar güzel devam ederken ikinci yarısından sonra çok kötü bir hal aldı. Bir kere 20 bölüm oldukça uzun geldi. 16 bölümde bitirilmiş olsa belki biraz daha toparlanırdı Fakat öyle bir finale denk geldim ki, şu zamana kadar izlediği yerli-yabancı bütün dizilerin en kötüsüydü. Öyle bir son ile karşılaşınca "Bu nasıl final?" böyle sorusuyla baş başa kalıyorsunuz. Yoo Ah In bile bu dizinin senaryosunu kurtaramadı. Dizi hakkında yazacak çok şey olmasına rağmen Yoo Ah In için yazımı burada bitiriyorum. Harcayacak zamanınız varsa şayet izleyin eğer yoksa hiç vakit kaybetmeden daha güzel dizilere odaklanın derim.

Diziye puanım; 5,5

18 Kas 2013

Sungkyunkwan Scandal/ İç Akıtan Takım


Uzun zaman önce izleyip de yeni dizileri yazmaktan fırsat bulamadığım dramalardan biri Sungkyunkwan Scandal.. Daha fazla beklememe gerek olmadığını düşünerek bu güzel tarihi dizinin aklımda kalanları paylaşalım. Hem izleyenler için küçük, hoş bir hatırlatma olur..


Song Joon Ki, Kim Yoo Chun, Yoo Ah In ve Park Min Young'ı ilk kez bu dizide tanıdım. Dördünün de oyunculuğunu çok beğenmiş, sonrasında hemen hemen film ve dizilerini izlemeye çalıştım. Song Joon Ki'nin Nice Guy ve Werewolf Boys'da ki performası neyse inanın bu ilk izlediğim dizide bir o kadar iyi..
Kim Yoo Chun; onu DBSK'nin eski üyesi olarak tanırsınız hatta 2010 yılında JYJ geçiş yapmıştır. YouChun'u az çok bilenler onun neşeli, hareketli, yerinde duramayan biri olduğunu bilir. Bu dizide ki rolünde tam tersi bir kişiliğe bürünse de bununda hakkında çok iyi geldiğini düşünüyorum. Yoo Ah In; izlediğim hatta hakkında çok bilgi sahibi değildim ilk izlediğimde.. Dizinin bana göre açık ara en iyisiydi. Bu bir tek benim dikkatimi çekmemiş ki sonrasında çok iyi dizi ve filmlerde başrol olarak yer aldı.. Hatta araştırıp izlemenizi tavsiye ederim.Yakın zamanda onun dizi ve filmleri ile alakalı bir kaç yazı yazacağım.. Dizimizin başrol bayan oyuncumuza gelelim. Park Min Young, bir insanın bu kadar mı sevimli suratı olur ya.. Bayan oyuncular konusunda genelde seçici oluyorum. Bu dizide erkek kılığına girmiş bir kızı canlandırıyor. İlk izlediğim Park Shin Hye olsa da bana göre şu zamana kadar izlediklerimin arasında açık ara birincisi diyebilirim.. (diziyi geç yazmamın avantajı :) Onu sonrasında City Hunter'da Lee Min Hoo ile izlemek bana mutluluk vermişti.

Dizinin konusu; Joseon Hanedanı'nın hüküm sürdüğü sırada Sungkyunkwan Üniversitesinde okuyan ve kendi aşk ve hikayelerini anlatan  4 yakışıklı öğrenciyi bir araya toplar. Kim Yoon Hee; bağımsız bir gayreti olan zeki,güvenilir bir genç kadındır. O babasının ölümünden beri ailesine destek olmak için çalışıyor fakat derslerini de iyi yapıyor. Bir gün erkek kardeşinin yerine geçer ve sadece milli sınavları geçmek için erkek kılığına girer. Sınav gününde Lee Seon Joon ile tanışır. İlk başta birbirlerine sinir olsalar da arkadaş olurlar.  Lee Soen Joon ise ayrıcalıklı bir çevreden gelir, zeki olduğu kadar kibirli bir kişiliği vardır. Milli sınavları geçerler (burada bir ayrıntı var izleyince görün).. Sungkyunkwan Üniversitende bir oda arkadaşı olurlar.. Üniversitede bir yakın arkadaş olacakları iki kişi vardır. Bunlardan biri Go Yong Ha (yeorim) bayanlar arasında popüler olan, kuş uçsa etrafında kıvrak zekası ile her şeyden haberi olan hatta Yoon Hee'nin kız olduğunu hemen keşfetmiştir. Fakat bunu açıklaman yerine eğlenmeye devam etmiştir. Moon Jae Shin (Geol Oh) dizinin sert çocuğu, iyi dövüşen gizemli adamı.

İç Akıtan Takım
Dizinin bana göre asıl olayı Yeorim ya da Geol Oh olmasaydı bana göre dizi konu açısından klasik bir drama olarak seyredip giderdi. Yoon Hee ve Seon Joon çifti şirinlik abidesi bile olsa dizinin bana göre asıl kozu Yeorimdi. Çapkın, süslü, sivri dili hepsinden önce sevimlilik halleri ve onun dönerek yürüyüşü yok mu izlettirmek için her şeyi yapıyor. Onun felsefesi ise; kendisini eğlendirmeyen kimseyi  yanında tutmuyor. Song Joon Ki zaten bu diziyle kendini kanıtlamıştı. Geol Oh için söyleyecek tek bir düşüncem var o da oynadığı karakterin hakkını vermesi. 

Dizi aslında güzel mesajlar içeriyordu. Karşılıksız aşk, dostluk, aşk, Sınıf farklılıkları, kadınların eğitim sorunları, kadın erkek eşitliği..Olumsuz eğitim koşullarını değiştirmek isteyen bir Kral ve ona ön ayak olan İç akıtan takım. O zamanlar bile kızların okuma güçlüğü çektiği zamanları düşünürsek şimdi bile çok bir şey değişmemiş diyebilirim. Azalma var ama bitmiyor.. Yazmadan geçemeyeceğim dizinin bu güzel dörtlüsü dışında ona rakip bir grup vardı ki onlarda övgüye değerdi diyebilirim özellikle Savaş Bakanının oğlu olan aynı zamanda okulun başkanı; Ha In So rolü ile ilk kez izlediğim  Jeon Tae Soo.. Bir insan mimiklerini bu kadar mı sabitler. Hiç değişmedi, çizgisini bozmadı. Ona üzüldüğüm tek sahne ise; Ok yarışmasında sevdiği kadının başka adamı izlemesini gördüğünde akıttığı o göz yaşı.. Aşk nefreti de saygıyı da yaşattı onun gözünden izlediğimde.. 

Final ise Kore yapımlarını göz önünde bulundurursak hepsine göre iyi bir son ile veda etti. En azından benim cevabını beklediğim bir çok şey aydınlandı. Sadece iki şey için keşke olsaydı daha iyi olurdu diye düşünüyoru. Bunlardan biri Yoon Hee'nin ailesi ve Sungkhyunkwan'ın başkanının akibetini merak etmedim değil. Olması iyi olurdu diye düşünüyorum.