18 Kas 2013

Sungkyunkwan Scandal/ İç Akıtan Takım


Uzun zaman önce izleyip de yeni dizileri yazmaktan fırsat bulamadığım dramalardan biri Sungkyunkwan Scandal.. Daha fazla beklememe gerek olmadığını düşünerek bu güzel tarihi dizinin aklımda kalanları paylaşalım. Hem izleyenler için küçük, hoş bir hatırlatma olur..


Song Joon Ki, Kim Yoo Chun, Yoo Ah In ve Park Min Young'ı ilk kez bu dizide tanıdım. Dördünün de oyunculuğunu çok beğenmiş, sonrasında hemen hemen film ve dizilerini izlemeye çalıştım. Song Joon Ki'nin Nice Guy ve Werewolf Boys'da ki performası neyse inanın bu ilk izlediğim dizide bir o kadar iyi..
Kim Yoo Chun; onu DBSK'nin eski üyesi olarak tanırsınız hatta 2010 yılında JYJ geçiş yapmıştır. YouChun'u az çok bilenler onun neşeli, hareketli, yerinde duramayan biri olduğunu bilir. Bu dizide ki rolünde tam tersi bir kişiliğe bürünse de bununda hakkında çok iyi geldiğini düşünüyorum. Yoo Ah In; izlediğim hatta hakkında çok bilgi sahibi değildim ilk izlediğimde.. Dizinin bana göre açık ara en iyisiydi. Bu bir tek benim dikkatimi çekmemiş ki sonrasında çok iyi dizi ve filmlerde başrol olarak yer aldı.. Hatta araştırıp izlemenizi tavsiye ederim.Yakın zamanda onun dizi ve filmleri ile alakalı bir kaç yazı yazacağım.. Dizimizin başrol bayan oyuncumuza gelelim. Park Min Young, bir insanın bu kadar mı sevimli suratı olur ya.. Bayan oyuncular konusunda genelde seçici oluyorum. Bu dizide erkek kılığına girmiş bir kızı canlandırıyor. İlk izlediğim Park Shin Hye olsa da bana göre şu zamana kadar izlediklerimin arasında açık ara birincisi diyebilirim.. (diziyi geç yazmamın avantajı :) Onu sonrasında City Hunter'da Lee Min Hoo ile izlemek bana mutluluk vermişti.

Dizinin konusu; Joseon Hanedanı'nın hüküm sürdüğü sırada Sungkyunkwan Üniversitesinde okuyan ve kendi aşk ve hikayelerini anlatan  4 yakışıklı öğrenciyi bir araya toplar. Kim Yoon Hee; bağımsız bir gayreti olan zeki,güvenilir bir genç kadındır. O babasının ölümünden beri ailesine destek olmak için çalışıyor fakat derslerini de iyi yapıyor. Bir gün erkek kardeşinin yerine geçer ve sadece milli sınavları geçmek için erkek kılığına girer. Sınav gününde Lee Seon Joon ile tanışır. İlk başta birbirlerine sinir olsalar da arkadaş olurlar.  Lee Soen Joon ise ayrıcalıklı bir çevreden gelir, zeki olduğu kadar kibirli bir kişiliği vardır. Milli sınavları geçerler (burada bir ayrıntı var izleyince görün).. Sungkyunkwan Üniversitende bir oda arkadaşı olurlar.. Üniversitede bir yakın arkadaş olacakları iki kişi vardır. Bunlardan biri Go Yong Ha (yeorim) bayanlar arasında popüler olan, kuş uçsa etrafında kıvrak zekası ile her şeyden haberi olan hatta Yoon Hee'nin kız olduğunu hemen keşfetmiştir. Fakat bunu açıklaman yerine eğlenmeye devam etmiştir. Moon Jae Shin (Geol Oh) dizinin sert çocuğu, iyi dövüşen gizemli adamı.

İç Akıtan Takım
Dizinin bana göre asıl olayı Yeorim ya da Geol Oh olmasaydı bana göre dizi konu açısından klasik bir drama olarak seyredip giderdi. Yoon Hee ve Seon Joon çifti şirinlik abidesi bile olsa dizinin bana göre asıl kozu Yeorimdi. Çapkın, süslü, sivri dili hepsinden önce sevimlilik halleri ve onun dönerek yürüyüşü yok mu izlettirmek için her şeyi yapıyor. Onun felsefesi ise; kendisini eğlendirmeyen kimseyi  yanında tutmuyor. Song Joon Ki zaten bu diziyle kendini kanıtlamıştı. Geol Oh için söyleyecek tek bir düşüncem var o da oynadığı karakterin hakkını vermesi. 

Dizi aslında güzel mesajlar içeriyordu. Karşılıksız aşk, dostluk, aşk, Sınıf farklılıkları, kadınların eğitim sorunları, kadın erkek eşitliği..Olumsuz eğitim koşullarını değiştirmek isteyen bir Kral ve ona ön ayak olan İç akıtan takım. O zamanlar bile kızların okuma güçlüğü çektiği zamanları düşünürsek şimdi bile çok bir şey değişmemiş diyebilirim. Azalma var ama bitmiyor.. Yazmadan geçemeyeceğim dizinin bu güzel dörtlüsü dışında ona rakip bir grup vardı ki onlarda övgüye değerdi diyebilirim özellikle Savaş Bakanının oğlu olan aynı zamanda okulun başkanı; Ha In So rolü ile ilk kez izlediğim  Jeon Tae Soo.. Bir insan mimiklerini bu kadar mı sabitler. Hiç değişmedi, çizgisini bozmadı. Ona üzüldüğüm tek sahne ise; Ok yarışmasında sevdiği kadının başka adamı izlemesini gördüğünde akıttığı o göz yaşı.. Aşk nefreti de saygıyı da yaşattı onun gözünden izlediğimde.. 

Final ise Kore yapımlarını göz önünde bulundurursak hepsine göre iyi bir son ile veda etti. En azından benim cevabını beklediğim bir çok şey aydınlandı. Sadece iki şey için keşke olsaydı daha iyi olurdu diye düşünüyoru. Bunlardan biri Yoon Hee'nin ailesi ve Sungkhyunkwan'ın başkanının akibetini merak etmedim değil. Olması iyi olurdu diye düşünüyorum.  


14 Kas 2013

Biri Dizi Mi Dedi ? Bölüm-3


SMALLVİLLE

Superman'e dair bir çok dizi-film arşivlerini izledim ama hiç biri bir Smallville olmadı, olamadı. Bu yaz vizyona giren "Man Of Steel" filmi bu dizinin yanında bile geçemeyi bırak sokağına bile uğrayamaz O film için vakit harcadığıma üzülüyorum. Neyse sinirlenmeye başladım konuma geri döneyim :)



Efsane karakterlerin kahramanları daha dizi başladığında genç ve çelimsizdiler... Superman fenomeninin gençlik yıllarına ışık tutan Smallville tam da "Acaba her şey nasıl?" başlamıştı sorusuna cevap arayan cinsten bir bilimkugu dizisi.

Clark Kent'in (Tom Velling) büyüdüğü kasaba Smallville'de sıradan görünen genölerin ilişkilerini,i dostluklarını, fedakarlıklarını hatta ihanetlerini seyrederken, Clark'ın uçan bir adama dönüşme hikayesini de izliyoruz. Ayrıca Smallville'de "farklı" olanın sadece Clark olmadığını da dizi final yapana kadar görüyoruz.
Dizi 10 sezon sürdü. Yanılmıyorsam ilk 5 sezon "bundan sonra ne olacak?" sorunun cevaplarını çokça hissetmeme rağmen yinede koca 10 sezonu finaline kadar her şeyini tamamlanın verdiğini haklı gururunu yaşıyorum. 

SUPERNATURAL

        Dean Ve Sam kardeşlerin, "nasıl kardeş olurnur?" sorunun cevabını her fırsatta veren bir dizi klasiği..


Adı üstünde bir doğaüstü drama olan Supernatural Dean ve Sam Winchester kardeşlerin, doğaüstü yaratıklarla verdikleri savaşı konu alıyor. Anneleri bilinmeyen bir varlık tarafından yakılarak öldürülmesi sonucu, babalarıyla beraber avcılık yapmaya başlayan kardeşlerin Sam normal bir hayat yaşamak için abisi Dean ve babasını bırakıp üniversiteye gider. 

Yıllarca ailesinden ayrı yaşan Sam, abisinin aldığı babasının kayıp olduğu haberi ile eve döner ve macera tekrardan başlar... Tam da bu şekilde devam ediyor. Şu an 9. sezonu yayınlanan dizinin müptelası olmayı bırakın sezon başlasın diye gün sayan biriyim. Benim en çok sevdiğim iki kardeşin kendi aralarında taş-kağıt-makas oynaması.. Bu dizi final yaptığında yazı yazacağımdan kısa tutuyorum canlarım..

MERLİN

Sürekli Amerika ve Kore dizileri izlemiyorum tabi ki de. Vazgeçemediğim, müptelası olduğum İngiliz dizilerinden mahrum bırakır mıyım kendimi? İngiliz entrikaları ile alakalı dizi, film, kitaplar vazgeçilmezlerim.. Onlardan biri ise severek izlediğim ve takip ettiğim süre boyunca Merlin'in yaşamı hakkında bilgiler araştırmaktan geri kalmadım..



Büyücü Merlin güçlerini tam olarak keşfetmediği ilk gençlik yıllarını konu alan dizi, Kral Arthur efsanesinden birebir beslenen hikayesi ile fantastik dizi meraklılarını cezbediyor.

Yuvarlak masa şövalyeleri, Ekskalibur kılıcı, Avalon kenti gibi şimdiye kadar edebiyata ve sinemaya pek çok fantastik malzeme sağlayan Kral Arthur'un omuzlarında yükseldiği beyaz sakallı büyücü Merlin'in, mitlerde çizilen tasvirlerinden oldukça farklı bir Merlin ile karşı karşıya kalacaksınız. Zira Uther (Anthony Head) hükümdarlığında Birleşik Krallık'ta büyücülerin sihir yapmalarını yasaklamıştır. Merlin sahip olduğu bu yeteneğin henüz tam olarak kontrol edemediği için başına her an belaya sokabilecek, sıradan görünen köylü bir delikanlıdır. Ne zaman ki yolları Kral Arthur ile kesişir o gün ve sonrası hem kendi kaderini hem de krallık için dönüm noktası olur..

Dizi  5 sezon sürdü ve geçen sene muhteşem bir final ile son buldu. Bir çok yapımı izlemiş olmama rağmen beni derinden etkileyen finallerden birini "Merlin" dizi gerçekleştirdi. Beş sezon boyunca dizinin nereye varacağı konusunda tahminlerde bulundum yine de beklediğim gibi gerçekleşmedi. Sağ gösterip sol bulan senaristin alnından öpüyorum, saygılarımı sunuyorum...


13 Kas 2013

Super Junior Üyeleri -1



  • Lee Teuk (Park Jung Su) 1 Temmuz 1981





  • Kim der ki bu çocuğun 32 yaşında olduğuna !!! 
  • En sevdiği rengin beyaz olduğunu heralde sağır sultan bile duymuştur.
  • Super Junior grubunun lideridir. Diğer üyelere aşırı düşkündür. Bir liderin olması gereken bütün özelliklere sahiptir. Hatta o kadar düşkün ki, gruptan birinin başına bir şey gelse kendine gelmiş gibi ağlayan bir duygusallığa sahip.
  • Grubun en çok uykuya düşkün üyelerinden biri. Bu konuda en çok müzdarip olan kişi oda arkadaşı arkadaşı Heechul. Odasını bile ayırmış. Bu konuda Heechul'ün demeçleri bulunuyor.
  • 2007 yılında kendisinin ve Eunhyuk, ShingDong, KyuHyun da olduğu bir trafik kazası geçirir. O kazada hepsini allah korumuş :( Shindong ve Eunhyuk'a göre daha ağır yaralandı ve aylarda hastahanede yattı liderimiz :(
  • 2006-2012 tarihleri arasında Eunhyuk ile beraber  KBS'nin radyo programı olan "Super Junior Kiss The Radio" Programını yapıyordu. Ryeowook ve Sugmin'e devretti.
  • Leeteuk'un olduğu her videoda onun saçını düzelttiğini ve saçıyla çok oynadığını fark edersiniz.
  • Leeteuk aldıtıldığı için 6 ay kadar acı çektiğini ve zar zor kendine geldiğini bütün suju hayranları bilir. O kıza çok uyuz olmuştum. Bu olay için Eumhyuk "Abimin aşık olup bu kadar kırılıdığı ilk defa görüyorum" deyip yorumunu dile geitrmişti
  • Bu sevimli hallerinin yanında onun bir özelliği ise şüpheciliğidir. Mesela bir ortamda yokken o sıra gelirse üyelere benim hakkımda konuşuyorsunuz diye sorunca Sugmin'in bozuntuya vermeyip, abi nereden anladın falan diyorlarmış o kadar tiye almaya başlamışlar bir süre sonra :)))
  • Onun sahiplenen bir ruha sahip olduğunu dile getirmiştim. Daha çaylak iken Donghea'yı her gün okula bırakıp çıkışında da alırmış. Böyle bir adama nasıl saygı duyulmasın be siz söyleyin.
  • Hepimizin hayatında bir Secret Garden geçti. Bundan nasibini Super Junior üyeleri de almış bulundu. O Meşhur mekik çekme sahnesini canlandırırken Leeteuk hali görülemeye değer :)))
  • Katıldığı bir çok programda duygusallığının dışında eğlenceli ve komik, sevimli bir sevgi pıtırcığı olduğunu göreceksiniz. Mesela; Eunhyuk ile karşılıklı dans çekişmeleri izlerken çok güldüm.
  • Askere gitmeden önce "Weekly Idol" programına katılmıştı. Bu programda kolay ağlayabildiğini, hadi ağla dediler. Yakın zamanda çok ağlayacağını ve askere gidiş tarihinin açıklanacağını söyleyip gözleri dolmuştu. Öyle bir enerji var ki az önce gözleri dolan çocuk o değilmiş gibi gülüp eğlenmeye devam etti. Bir de çok güzel ramen yaptığını ispatlamış oldu. 
  • Askere gitmeden önce katıldığı Strong Heart programında askerler için verilen tavsiyeler oldukça komik ve eğlenceliydi. Duygusal anlar da yaşandı izleyip görelim bence, Buyrun... Bu programda annesinin oğluna konuşması ve Leeteuk'un annesinin gözlerinin içine bakarak duygularını dile getirmesi orda bulunan idol konuklar dahil beni de ağlatmayı başarmıştı. Hemen hemen o gün anlatılan hikayelerin hepsi oldukça komik ve güzeldi.
  • Grup üyeleri tarafından karşı cinse en düşkün olarak belirtildi. Çapkındır biraz Leutukumuz :))
  • Lider olma özelliğinden dolayı bu sahiplenici ruhundan hiç vazgeçmemiş genel olarak sujunun diğer üyelerinin onun hakkında ki görüşleri minnet ve sadakati ile ilgili oluyor. Hatta kendi elleriyle onları beslediği de oluyor. Çok sevimli değil mi sizce de :)
  • Onun We Got a Married programında ki performansı çok seviyorum. Ayrıca gülüşü ve ağlayışı güzel olanlardan biri diyebilirim..
  • Konser performanslarında onun üstünü genelde çıplak görmezseniz şaşırmayın, seviyorum adam öyle dolaşmayı :)
  • Türkiye'ye gelen kafile arasında olmaması beni üzmüştü :(
  • 30 Ekim 2012 tarihinde askere gitti. Şu an hala askerde olduğundan onun yollarını gözlüyoruz.


  • Kim Heechul 1 Temmuz 1983

  • Fotoğrafa bakınca onda ki kız güzelliğini görüyorsunuz değil mi? Erkek güzeli resmen..Bunun farkında olması da ayrı bir özgüven katmış ona. Bir programda neden kız arkadaşın yok sorusuna "Benden daha güzel bir kız varsa söyleyin çıkayım onunla" diye de farkında olduğunu belirtir. Şu yukarıda ki fotoğrafa bakınca sizde hak vereceksiniz benim gibi :))
  • Grubun Leeteuk'dan sonra ki yaş olarak büyük üyesi. Onun en bilindik özelliği ise yaptığı eşşek şakaları. Youtube heechul ve şakaları ile ilgili arama yapınca sayısız video ile karşılaşabilirsiniz. Onun şakalarına üyelerden genelde kimse karşılık vermez çünkü karşılığın çok ağır olur öyle de psikopat :)))bu şakaların bir kısmı diyebilirim. Videoda da gördüğünüz gibi suyla şaka yapmadığı kişi kalmamış.
  • Grubun eski üyelerinden olan Hangeng ile yakınlığı bilinirdi. Onun gruptan ayrıldığından sonra ki ilk konserinde ağlamış ve şarkıyı söyleyememişti (diğer üyelerde aynı şekilde) onu bayağı derinden etkilemişti bu durum.
  • Grupta bir Heechul'ün hazır cevap oluşu bir de KyuHyun HAzır cevap oluşunu beni çok güldürür.   İkisininde programları açın izleyin bir anda her şeyi ellerine geçirip espiri üstüne espiri yaparlar. Mesela Strong Heart'ın bir bölümüne katılmış ve Heechul orada kırıp geçirmişti herkesi buyrun sizde izleyin Part 1 ve Part 2 ...ilkokulda sınıfın en zekisi ve 1.siymiş. Böyle zeki insanlar genelde hazır cevap olur şaşırmadım açıkcası. 
  • Leeteuk'un ne kadar geç kalan bir üye olduğunu düşününce Heechul Da onun tam tersi dakik olan bir üye olduğundan odalarını ayırmaya kadar gitmiş bu durum :)) Bu dakiklik konusu yüzünden kız arkadaşından ayrılmışlığı bile var o derece takıntılı. (benimde öyle bir özelliğim var
  • 2006 yılında Donghae'nin babası vefat ettiğini öğrendiğinde yolda kaza geçiriyor. Bunu Heechul'un ağzından dinleyelim.
  • Heechul konu olunca binlerce komik hikaye dinleyebilirsiniz. Bunlardan biri ise Motel hikayesi. Türkler için kardeş ülkesi diyen Heechul ben sevmeyeyim de kimler sevsin. Annesinin radyo programında çirkin görünüyorsun diyerek yolladığı mesaj ve tepkisi :)
  • Onun konuşmaktan nefret ettiği bir konu ise "yaş" . Bu konu konuşulunca çok fazla sinirleniyormuş :D hahaha 30Lu yaşlara geldiğinden olacak bu durum :D (bu suju üyelerinin hiç biri yaşında göstermiyor hep yaşından küçük duruyorlar)
  • Bir de Siwon'un ağzından Heechul'u dinlesek güzel olur diyorum. Yalnız arkada dinleyen Heechul'e dikkat :)) Bu da kendi ağzından dinleyelim nasıl biriymiş :)
  • Onun diğer üyelere sürekli lakap takmasına ne demeli. Mesela Siwon'a "Simbad". Çoğu programda Siwon'a takılır. Kendine taktığı lakap ise "Sindirella" :)))
  • İçki ve sigara kullanıyormuş bırakmış ve sonrasında yine başlamış, umarım yine bırakır. 
  • Sinirli olduğunda yanına yaklaşılmaması gerektiğini söylüyor.
  • Gururlu bir kişiliğe sahip olduğunu ve bu durumdan nefret eder. 
  • Wonder Girls üyesi Sohee hayranı.
  • Ona birinin vaaz vermesinden ne yapmasını söylmesinden hoşlanmıyor. Donghea ve SNSD grubundan Taeyon'u dinliyor. 
  • Heechul'un elleri çok güzel, kız gibi ama onlardan bile güzel.
  • Heechul'ün garip bir kişiliği olduğunu düşünüyorum. Bunu radyo programını izlerken de hissediyorum ama ne yapıp edip sevdiriyor kendini. Radyo programında bir Türk arkadaşın mesajını sürekli okuyor. Buyrun..
  • Grupta öpmediği adam kalmadı :( Bir de o dili hep dışarıdadır nedense :

  • Askerlik görevini yerine getirmek için gidişinde ki bir fotoğraf. Aslanlar gibi görevini yerine getirdi ve geldi..





Kaynak: www.yeppudda.com - ww.korea-fans.com

12 Kas 2013

Ender's Game : Uzay Oyunları


Orjinal romanı 1985 yılında basılmış olmasına rağmen 2013 yılı ilk Ender's Game sinema uyarlaması için aslında gayet yerinde bir zaman olduğunu düşünüyorum. Orson Scott Card'ın yıllar sonra halen bilim-kurgu edebiyatına yeni başlayanlar için gerekli bir eser olarak gösterilen yazıldığı sırada, hikayenin betimlediği detaylı uzay savaşı simülasyonları gerçek hayatta bulunmuyordu.



Hollywood, bilgisayar oyunlarının popülatiresinden para koparmak için yıllardır elinden geleni yapıyor. Gerçek hayatta bulunan oyunlardan halen doğru düzgün bir adaptasyon yaratamamış olan sinema sektörü bilinen bir oyunu uyarlamak yerine bilgisayar oyunlarının genel dünyasında geçen hikayede başarılı oluyor. Bir bilgisayar oyunu filmi ile askeri dramayı bir araya getiren Ender's Game, karıncalara benzeyen uzaylı yaratıkların bir saldırısına karşı uzaktan kumandayla sürülen uzay gemilerini yönetmekle sorumlu olacak dahi çocukların sert Albay Graff kumandası altında ki eğitimine odaklanıyor. Filmin ilk yarısını akademi sahneleri aslında alışılagelmiş bir hikaye yapısı sergiliyor. Katıldığı müfzere tarafından sevilmeyen Ender, beklenmedik stratejik bir başarıya imza atıyor, herkesin saygısını kazanıyor. Ardından tabi ki de terfi geliyor. 
Yeni grupta ki hikayesi konfigürasyonda devam ediyor. Bunun sıradan olmasını kurtaran iki element var; Aralarında True Grit'ten tanıdığımız Hailee Steinfeld'in de bulunduğu çocuk oyuncuların tutkulu performansları göz dolduracak seviyede diyebilirim. Filmin eğlenceli kısımları kesinlikle lazer oyun sekansları kullanıldığı bölümler.
Filmin hikayesi; Card'ın kitabını olabildiğince sadık bir biçimde takip ediyor ve bu yüzden kitabın pozitif taraflarıyla negatif taraflarını aktarıyor. Mesela; hikayenin düşman duygularını anlamanın önemine odaklanan teması, Starship Troopers'ın böceklerine benzeyen uzaylı yaratıkların bilindik ve özelliksiz yapıları yüzünden yerle bir oluyor. Filmin duygusal bir bağlantı kurulması beklediği sonu, hikaye bize uzaylı cins hakkında bir bilgi sunmadığı için havada kalıyor. 
Ender's Game bütün günlerini Ipad oyunu oynayan çocuklarını ilgisini kesinlikle çekecektir.Filmi ara sıra büyüleyen bilgisayar oyunu görsellikleri arasında çaktırmadan disiplin, kontrol ve şefkat gibi önemli mesajlar vermesi de oldukça akıllıca düşünülmüş. Genel olarak beğendim, izlemenizi tavsiye edebilirim..

11 Kas 2013

Rooftop Prince / Kore Dizisi


2012 yılı yapımları arasında izlerken en çok güldüğüm, sinirlendiğim ve zaman zaman ağladığım bir dizi Rooftop Prince. Uzun zaman önce olmasına rağmen hala neden bu diziyi yazmadığımı düşündüm ve hemen bloğumun başına geçtim. 


Dizinin konusu;  Joseon'da velihat prens olan Lee Gak; Velihat prensesin gizemli ölümünü araştırırken Lee Gak ve adamları Joseon döneminden günümüz Seul'üne 300 yıl sonrasına zamanda yolculuk yapıyor. Park Ha'nın evine düşmsiyle hikaye başlıyor. Prens ve onun üç adamını döneminin kıyafetleri içinde evinde görünce neye uğradığını şaşırıyor. İlk başta bunun komik bir şaka olduğunu düşünse de ilk başta onları başından savan sonrasın da olayın ciddiyetini anladıktan sonra evine alıyor. 

Man Bo - Lee Gak(velihat prens)- Yong Sul- Chi San

Bu dört adamın Joseon döneminde yaşadığı hayat ile günümüzde insanların yaşadığı hayatın farklı olduğunu anlamaları geç olmadı allahtan. Benim dizi adına en çok güldüğüm olaylardan biri, günümüze adapte olma anlarıydı. İzlediğim dönemde gülme sesimle evi ayağa kaldırıyordum o derece. Park Ha'nın Bu adapte sürecini öğretmesi çok eğlenceliydi. Park Ha, evine düştüklerinde çok aç olduğu için onlara pilavlı omlet hazırlar onu yeme tarzları efendime söyleyeyim ardında tvden gelen sese ok atmları, pilav makinasından gelen sese susturun şunu diye bağırmları evin altını üstüne getirmelerine ilk kahkahamı atmıştım. Dönem kıyafetlerinden kurtulmaları için aynı eşofmanın 4 farklı renkte alması ve onlara çöpten kıyafet seçmesi, Hele bir sahne vardı ki hala aklıma geldikçe gülüyorum. Prensin yanında ki o üç şapşal Park Ha'nın kamyonetinde hep arkada duruyor olduklarından arabaya arkaya binin diyen prensi dinleyerek arkaya geçerler. Arabaya binen prensin arkada onları göremeyince inip bagajda onları görmesine uzun bir süre güldüm. Diş fırçalamayı, trafik ışıklarını ve alafranga tuvaleti nasıl kullanacaklarını öğrenmeleri kısaca bu adapte sürecine kahkahalarla tanık olmak çok güzeldi :)



Adapte sürecincen bahsetmişken birazda onlardan bahetmek istiyorum. Dizin en başta prensle prensesin çocuk yaşta ki evlenme sürecinden bahsediyor eş zamanlı olarak da Park Ha ve Se Na çocukluk hikayesini anlatıyor. Park Ha; öz annesi daha o bir yaşındayken terk ediyor. Babası Se Na'nın annesi ile evleniyor. 9 yaşındayken ablasının kıskançlığından dolayı onu bir kamyonetin arkasında terk ediyor. O kamyonet kaza yapınca da hafızasını yitiriyor. Küçük yaşta Amerikada bir aileye evlatlık veriyor ve uzun bir süre orda yaşıyor. Bu kadar çok acı olayı daha küçük yaşlarda yaşamasına rağmen hayata tutunmayı asla bırakmamış. Ona kötü davranan üvey ablaya rağmen hep iyi olmayı başaran bir kız Park Ha. Amerika'da bir barda çalışırken onu gören Yong Tae Yong ona gördüğü anda aşık olur. Yong Tae Yong; Kore'nin ileri gelen bir ailenin tek varisidir. Aile işleriyle alakası olmayan bir çocuktur. Onu görmeye gelen kuzenin işlerin başına geçmesini istemesiyle aralarında bir tartışma olur ,ona yumruk atan kuzeni yüzünden denize düşer ama vicdansız kuzen Yong Tae Moo onu kurtarmaz. Yong Tae Moo ; Yong Tae Moo'nun tam tersi bir yapıya sahiptir. Aslında ilk izlediğimden ne güzel kuzen bunlar desem de kendimi haksız çıkardım izlerken. Şirkette yönetici olan Tae Moo, kötü adam karakterinin dibine kadar ardında olabilecek bir karakter. Hırsları yüzünden Se Na'ya olan aşkından dolayı herşeyi yapabilecek derecede bir adam. Tae Moo Playfull Kiss'de izlemiştim. Orada ki karakteriyle tamamı ile zıt :). Se Na demişken; çocukluğunda ki kıskançlığı, para manyağı ve Park Ha'nın üvey ablasıdır. Daha küçük yaşlarda bile kıskançlığından kardeşin kaybolmasına sebep olmuştur. Kötü kadın rolünün hakkını seve seve vermiş bir kadın. Her ne kadar iyi yola gelse de finale doğru yinede sevmedim hiç bu karakteri..



Prens Lee Gak ve üç şapşal yaşadıkları dönemin 300 yıl sonrasına geldiklerinde Prensesin ölümünün gizemini çözmek için zaman yolculuğunu düşünürler.  Dizi 20 bölüm olmasına rağmen konuyu abartmadı, sıkmadı. Sonuna kadar üzerinde ki gizemi sürdürdü. Gizemi finalde çözmüş olmalarına rağmen ben bir kere bile sıkılmadan acaba ne olacak ? diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi.

Se Na'nın Park Ha'ya neden bu kadar sevmediğini bir türlü anlayamıyordum. Kıskanç olursun, hırslı olursun da o kadar olmazsın. Bölümler ilerledikçe nefret duymaya başladım. Park Ha'nın elinde ne varsa alacağım diyerek yaşadı resmen dizi boyunca neyse ki çok bir şey yapamadı hatun. Dizinin son bölümlerinde Lee Gak'ın siz kardeşsiniz, aynı kandansınız demesiyle aklı başına geldi geç de olsa. Yine de sevemedim :( Daha bir çok sır açığa çıktı da o kadar detay vermeyeyim diyorum.

Lee Gak; Park Ha'yı sevdiğini anlaması uzun sürdü. Daha doğrusu amacının dışında olacağından kabullenmesi zor oldu. Park Ha'ya "Beni sevme" demesi finalden önce ki bölümde yok olduğu ve gözyaşlarına boğulduğu o sahne beni bitirdi, öldürdü resmen.. Bir ara inşallah finalinde rüya olarak bitirmez diye korkmadım desem yalan olur. En azından o şekilde bitirmediler. Sadece kendi adıma havada kalan bir konu var ki; Tae Yong muydu yoksa Lee Gak mıydı finalde ki ? :( Dizi genel olarak iyiydi. Tabi ki çelişkide kalınan anlar olmuş olsa da sırıtmadığını düşündüğümden çok da fazla umursamadım o kadarını..

Dizinin Ost'unda bahsetmeden geçemeyeceğim. Bütün duygusal sahnelerde bir şarkı vardı ki izleyiciyi ağla ağla sonuna kadar ağla diye düşünmüş olacaklar. Keza benim öyle oldu. Dizilerde mutlaka etkiyelen bir şarkı olmuştur onlardan biri Baek Ji Young'un güzel sesinden dinlediğimiz "After a Long Time" şarkısı. Harikaydı. 
Dizinin bir çok olayına değindim fakat içeriğinden ve gizeminden çok bahsetmedim. Umarın izledikten sonra benim gibi memnun kalırsınız :)


Ha Ji-Min /Park Ha- Bu Young

Park Yoo Chun/ Lee Gak-Yong Tae Yong


Lee Tae Sung/ Yong Tae Moo


Jung Yoo Mi/Hong Se Na-Hwa Yong

Lee Min Ho/Song Man Bo

Jung Suk Won/ Woo  Yong Sul

 Choi Woo Shik/Do Chi San


7 Kas 2013

Biri dizi mi dedi ? Bölüm-2



LOST




Benim en çok sevdiğim senaristlerden biri J.J Abrams'ın yaratıcılığında ki bu dizi döneminin en çok ses getiren dizisi desem yalan olmaz. Zaten bir dizinin ya da filmin senaristi J.J Abrams ise hiç düşünmeden izlerim. Dizi hakkında kısaca bilgi vereyim. Oceanic Havayolları'nın Sidney-Los Angeles seferi yapan 815 sefer sayılı uçağı okyanus üzerinden geçerken  manyetik bir alana kapılarak büyük bir adaya düşer. Fakat önceleri sıradan, tropik ada gibi görünen kara parçasının, kazazedelerin her birinin hayatını farklı biçimde değiştireceği habersizdirler. Adada sandıklarından daha fazla mahsur olan dizinin kahramanları her gün yeni sürprizle karşılşatıkları gizemli adada hayatta kalabilmek ve ne olursa olsun bir yolunu bulup adadan kurtulmak ya da anakaraya haber ulaştırmak için mücadeleye girerler. Öte yandan hem ormanın derinliklerinden gelen "Diğer ada sakinleri" kara bir duman, silahlı bir Fransız kadın, üniformalı iskeletler, terk edilmiş ambarlar adadan kurtulmak isteyenleri bekleyen cevaplanmamış soruları anlatan güzel bir yapım. Tv dizisi dalında Altın Küre ve Emyy Ödüllü bu dizi 6 sezon sürmüştür. Teknik ekibi, hem yazar ve yapımcı kadrosuyla en çok konuşulan, üzerine en çok komplo teori ve senaryo üretilen dizi olam özelliğini bana göre hala korumakta.. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim o dönem arkadaşlarımla deli gibi senaryo üzerine teoriler üretirdik ama hiçbirimizin beklemediği bir sonla son bulmuştu...


DEXTER 


ÖZLEYECEĞİM SENİ DEXTER MORGAN :(



Final yaptığı için yas tuttuğum iki dizinden biri Dexter. Hatta abartmıyorum, Amerikan dizilerinde sadece özlediğim iki karakter var. Biri Dexter Morgan diğeri ise Walter Bishop (Fringe). Bu ikisinin bende ki yeri çok ayrı. Hatta twitter hesabımda özlediğimde ikisine olan özlemimi dile getirdiğimde doğrudur. Birazcık Dexter'dan bahsediyim. Size şu kadarını söyleyeyim, O ince ruhlu bir katil. Miami'de yaşanan cinayetleri araştıran bir "kan" uzmanı. O dünyaya adalet sağlamak için öldürüyor. Düzenin adaletini kişisel bakışa göre sağlamak hayatta kalma amacı. Dexter işinin ehli bir seri katil hem de sosyal kişilikli bir adam portresi çizmeyi de ihmal etmiş koca yürekli adam. Kendi ahlak anlayışına göre kötüleri yeryüzünden siliyor. Dezter 2006 yılında bu zamana kadar ekranlardaydı. 7 sezon süre bu güzel dizi geçtiğimiz ay final yaptı. Emmy ve Altın Küre ödülünü aldı. Televizyon tarihinin en sıra dışı karakterlerinden birini asla unutmayacağım !! Dizinin müzikleri ve Michael C. Hall oyunculuğunu izlemediyseniz mutlaka vakit kaybetmeden izleyin arkadaşlarım...


FRİNGE 


ÜŞÜYORUZ WALTER REYİZ :(


Dexter'dan az önce bahsederken adı geçmişti Walter Bishop'un. Benim vazgeçilmez karakterlerimden biri. Hala özlediğim fırsat bulduğum ilk anda açıp tekrar izleyeceğim dizi Fringe. İzlemeyen biri varsa ilk önerdiğim yapım. Geçen sene final yaptı. O ara etkisinden kurtulamadığımdan dizi sektöründen uzak kaldım. Bir bebeğin elinden oyuncağı alınmış gibi hissetmiştim...
Hamburg- Boston seferini yapan bir uçak, tüm yolcularıyla ve mürettebatı ile bir çeşit kimyasal saldırıya maruz kalmış halde, Boston'a iniş yapar. Bu akıl almaz olayı araştırması için FBI ajanı Olivia Dunham ve John Scot tgörevlendirilir. Fakat Scott'un bir patlama sonrası girmesi aynı zamanda sevgilisi Olivia'yı harekete geçirir.Bir zamanlar hükümetin gizli deneyler için çalıştıktan sonra 17 yıl akıl hastanesine kapatılan Walter Bishop'a ulaşan Dunham, yıllar önce üstü örtülen bir dizi doğaüstü ve paranormal deneyinde yeniden canlanmasına sebep olacak. Bu sayede geleneksel bilimin açıklayamadığı vakaları incelemek üzere İÇ Güvenlik Teşkilatının üst düzey ajanlarından Phillip Broyles'in yetkisi dahilinde FBI'a bağlı bir Fringe ekibi kuruldu. Oyuncular arasında bir de Joshua Jackson'ı görüyoruz dizide Walter'ın oğlu rolünde yer almaktadır.
Bilimin gerçek anlamda içinde olduğu nadir bilim-kurgu yapımlarından biridir. Paranormal olayları ele alıyor dedim ya aklınız alamayacağı her şey bu dizide yer alıyor. Bir çok kişiye diziyi izlettirdim, başlamam diyenler bile bir süre sonra iyi ki bize söylemişsin dediler. O yüzden sizede öneriyorum izlemediyseniz kesinlikle başlayın! Aklınızın alamayacağı olaylar olacak....

5 Kas 2013

Biri dizi mi dedi ? Bölüm-1



Kore dizilerini keşfetmeden önce dizi serüvenime Amerikan dizileriyle başlamıştım. Bu dizileri de bir kaç İngiliz dizisi izledi derken Kore dizilerinin uzun zamandır delisi oldum çıktım. Biraz da Kore dizileri dışında izlediğim diziler hakkında konuşalım.Bir çok dizinin finalini gördüm bir çoğununda yayından kalkışına tanık oldum. Hatta dizilerin yayından kalkmalarına sinirlenip içerlediğim de oldu. Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok misali :) Neyse giriş kısmını çok uzatmadan konuya geçelim..

DAWSON'S CREEK



Benim ilk göz ağrım, ilk gençlik dizim olan "Dawson's Creek"  1998-2003 seneleri arasında tam altı sezon ekranlarda yayınlandı. Bir kasabada yaşayan gençlerin, çocukluk yıllarından üniversiteye kadar uzanan yolda başlarına gelen maceraları, aşkları, arkadaşlık bağlarını ve en nihayetinde hayatla yüzleşmelerini anlatmaktadır. Dizinin oyuncuları; James Van Der Berk, Joshua Jackson, Kate Holmes, Michelle Williams ve Ker Smith gibi ünlü isimler yer alıyor.
Bir çok gençlik dizisi izlememe rağmen bana göre en yerinde olan dizilerden biriydi. Normal hayatta yaşanabilecek bir çok sorunu gerçekliliğiyle dile getirmiş olmaları zaten altı sezon sürmesinde büyük pay sahibi olmuştur. Bizim ülkede "Kavak Yelleri" adı altında geçse de bir çok kez senaryonun dışına çıktıkları aşikar. Dawson's Creek'in bir güzel yanı ise dizi müzikleridir.


THE O.C




Orange Country adında zengin bir sosyal çevreye sahip olan bu sahil kenti, varlıklı ailelerin yuvası olmuştur. avukat Sany Cohen, oğlu ve eşi ile beraber O.C'de iyi bir yaşam sürmektedir. Ancak Sany'nin sıradan bir aileden geliyor oluşu eşinin babası tarafından aralarında sürekli bir sorun olarak kalmıştır. Bir gün gönüllü avukatlık yaptığı sırada Ryan Atword isimli bir genç ile tanışan Sandy, bu zeki gençten çok etkilenir ve kendi gençliğine benzetir. Sandy ise ona red edemeyeceği bir teklifte bulunur. Gururlu bir genç olan Ryan ise ilk başta bu teklifi red etmiş olasa da bir süre sonra ailenin ikinci oğlu olur çıkar. Sandy'nin oğlu Seth ile kardeş gibi olurlar. Bu dizi 2003-2007 tarihleri arasında 4 sezon sürmüştür. 50'den fazla ülkede izlemiş ve diziye ait  6 adet albüm bulunmaktadır. Bende de bulunmakta bu albümler :) Bu sene yayınlanmaya başlayan Medcezir'in ilk defa uyarlama bir Türk dizi olarak birebir gittiğini de söylemeden geçemeyeceğim.


ONE TREE HİLL



Her şey Dawson's Creek ile başladı The O.C fırtınası ile devam etti. 2000'in ilk on yılında Amerika'nın gençleri ergenlikten olgunluğa geçiş dönemini konu alan dizilerle altın çağını yaşadı. Tabi onlarla birlikte bizde faydalandık. Bu furya da iz bırakan dizilerden biri de One Tree Hıll. Kuzey Carolina'da küçük bir kasabada yaşayan ve Ravens isimli bir lise basketbol gençlerinin konu alan dizi kısa sürede hayran kitlesi yarattı. 9 sezon hiç sıkmadan durağan geçmeden her sezon başka olaylarla bunca zaman izlettirmeyi başardı. 120'ye yakın aktör rol aldı, 187 bölüm sürdü. Dizinin en çok sevdiğim karakteri hiç kuşkusuz Brooke Davis idi... geçen sene final yapan bu dizi gibi dizi gelir mi bilinmez....



Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları (The Hobbit: Desolation of Smaug) Filminin Yeni Karakter Posterleri Geldi


Peter Jackson'un yönettiği ve iki film olarak vizyona girecekken üçlemeye dönüşen Hobbit hikayesi önümüzdeki ay serinin ikinci filmi Hobbit: Somaung'yn Çorak Torakları ( The Hobbit: The Desolation Of Smaung) ile devam edecek. Film için yayınlanan posterler Gandalf, Bilbao, Thorin, Taurael, Thranduil, Legolas ve Bard karakterlerini içeriyor. İlk filmden sonra hemen ikinci filmi gelsin diye bekledim bunca zamandır. Bilenler bilir seri filmlerini çok sevdiğimden sabırsızlanıyorum :)  Bahsettiğim posterler;








Martin Freeman, Ian McKellen ve Richard Armigate'nin başrollerini oynadığı bu güzel fantastik film Hobbit: Smaung'un Çorak Toprakları tüm dünya ile birlikte 13 Aralık tarihinde vizyona girecek. Bir an önce o tarih gelsin de gidip izlesem :)

Penny Pinchers (2011)


Bu ara hem işlerimden dolayı hemde izlediğim dizilerin yoğunluğundan olacak daha önce izlediğim dizilerinde yazılarını yazamaz oldum.Göz gezdirdikçe özellikle uzak doğu yapımları için izlemediğim çok dizi ve filmin olduğunu fark ettim. Amerikan dizilerinin bir çoğuna hakim olmama rağmen izlediğim dizilerinde yeni sezonları başlayınca onlara ara vermek zorunda kaldım. Neyse ki en azında Kore yapımı filmlere göz gezdirebiliyorum. Geçenlerde yazdığım gibi Song Joong Ki filmlerine göz attım. 2012 yapımı olan "A Werewolf Boy" filmini izlemiştim. Biraz daha geriye gidip 2011 yapımı "Penny Pinchers" filmini izledim. Her izlediğim filmde farklı rollere bürünen Song Joong Ki bu rolündede güzeldi. Yalnız en başta dile getireyim filmi çok sevdiğim söylenemez.



Filmin konusu; Ji- Woong üniversite mezunu olmasına rağmen, annesini para istemek için arayan bir adam. İşsiz ve 5 aydır parasono ödemediği için küçük bir çatı katında yaşamını sürdürmekte. Aynı zamanda da büyük bir çapkındır. Kadınların dikkatini çektiği sürece söylediği yalanlar pek umrunda değil. Hong Sil ise biraz garip bir kadındır. Hiç arkadaşı yok ve hayatını oradan buradan para kazanmaya adamış. Şişeleri biriktirip geri dönüşüm için parasını alan, kafelere gittiğinde avuç dolusu şekeri cebine dolduran bir kişilik. Bunu yapmasında bir amacı vardır elbet. Bu kadın aynı zamanda Ji Woong'un komşusudur. Konu para kazanmaya gelince ikilinin yolları kesicektir.

Oyunculuklara gelecek olursam; Song Joong Ki  kendini kanıtlayan aktörlerden biri. Girdiği her rolün hakkını  verdiği düşünüyorum. Skyunwan Scandal kendine hayran bırakan oyuncluğu, Werewolf Boy filminde hiç konuşmadan oluşturduğu mimikleri , Nice Guy'da intikam ve aşkı  bir arada hissettirmeyi başarmış olması yeterli Bu filmle de güldürmeyi çok iyi başarmış. "Beautiful Spy" dizinden hatırlayacağımız aktirist Han Ya Seul kesinlikle bu filmle onu daha çok sevdim diyebilirim. Cimrilikle tutumluluk arasında ki ince çizgiyi çok güzel anlatmış bizlere :)

Film beklentimin biraz altında olduğu için ve durağan ilerlediğinden az da olsa hayal kırıklığı syaşadım. Duygusal sahneler yer alıyor fakat güldüren kısımlar olmasa heralde bitiremezdim. Sizi drama yerine güldüren Song Joong Ki'yi izlemek istiyorsanız, kaçırmayın. İyi seyirler.

4 Kas 2013

Beklenen film "Thor:Karanlık Dünya"


Vizyon tarihi açıklandığından beri aylardır beklediğim film "Thor: Karanlık Dünya" gelir gelmez izlediğim için mutlu ve huzurlu olduğumu belitirmek istiyorum.


Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse; İlk filmde babası tarafından güçleri elinden alınarak dünyaya sürgün edilen Thor, kendisini yenilmez yapana çekicini yeniden kullanmaya ve kendi hükümdarlığı olan Asgard'a geri dönmeye hak kazanmıştı. Ölümsüz Thor, Buz Devrleriyle iş birliği yapan ve hükümdarlığılı ele geçirmeye çalışan kardeşi Loki'den sonra şimdi de antik Dark Elves güçleriyle çarpışacak. Kudretli Malekith tarafından yönetilen bu güçler evreni tekrar karanlığa gömmeye çalışacak. Dünyayı ve 9 Diyarları, Odin ve Asgard'ın bile karşı koyamadığı bir düşmandan kurtarmaya çalışan Thor bu yolculukta, dünyalı Jane Foster ile yeniden bir araya gelecek ama dünyalı dostları kurtarması için hayatında ki bazı şeyleri de feda etmesi gerekecek. 

Neredeyse her devam filmi gibi, daha büyük, fah gösterişli, daha eğlenceli olma amacıyla yola çıkan Thor:Karanlık Dünya, ilk filmin bütün bu konularda kaçak oynamasının avantajlarını kendini yormadan kullanıyor. Game Of Thrones. Mad Men, Sopranos gibi izleyici rekoru kırmış dizilerinde yönetmeni Alan Taylor ise çektiği filmin farkındalığı ile işin içine bambaşka öğeler katmaktan geri kalmamış.

Filmin yaratıcılarının Thor ve çekici hakkında bizi şakınlığ uğratıcı yeni şeyler söylemek gibi bir derdi yok. Bunun yerine, tercihlerin eşit düzeyde harmanlanmasıyla nasıl başarıya ulaşacağı konusunda ders niteliğinde bir film. Daha karanlık evren oluşturmayı seçen yönetmen, Asgard'ın o renkliliğinden  taviz vermiyor. Asgard ve Svartalfheim'i mekan bellemek konusunda tarafsız davranıyor. Londra'nın da işin içine katmasıyla beraber üç ana mekanlı bir hikaye oluşmuş oluyor. Bence filmin asıl başarısı ise; türler arasında kurduğu dengede gizli. Aksiyon ve fantastik film gerekliliklerini sonuna kadar kullanılan filmin melodram ve komedi arasında gidip geldiği anlara da rastlamak mümkün. Umutsuz anlara kapılmamızın yanı sıra sesli gülmelere olanak tanıyan ciddi bir mizah duygusunu filme yayılmış durumda. Thor ve Loki arasındaki bolca göndermeli sohbetleri, ilk filmin pek öne çıkmayan karakteri Darcy (Kat Dennings)'nin vur kaçlarını izlemek keyifliydi.

Mrvel filminde olduğu gibi film bittiğinde koltuklarından kalkmamanızı, harika illüstrasyonlar eşliğindeki kapanış jeneriğinin bitişini beklemenizi ve iki sürpriz sahneyi kaçırmamınızı tasviye ederim. İyi seyirler :)

31 Eki 2013

A Werewolf Boy (2012)



Dizilerden fırsat bulup ara ara filmlere de göz atmaya başladım. Başarılı bulduğum aktörlerden Song Joon Ki'nin filmi 2012 yapımı olan   "A Werewolf Boy". 


Filmin konusu; bir kızın uzak bir yerde olan bir evde kurt adam bulması ve ona aşık olmasını anlatıyor. Anlaşılacağı üzere kurt adam rolünü Song Joon Ki canlandırıyor. Kurt adamı bulan kızı ise Park Bo Yeong canlandırıyor. Amerikan sinemasında kurt adam konulu bir çok film, dizi izlemişimdir. Hiç birinde Song Joon Ki'nin bana verdiği duyguyu hissetmedim. Yaklaşık iki saat süren filmde zerre sıkılmadım. Konunun akıcılığı ve oyuncuların sergiledikleri performansın etkisi çok fazlaydı. Hepsi iyi olmasına rağmen biri var ki cidden mest etti diyebiliri. Song Joon Ki'yi seviyorum diye torpil geçmiyorum. Gerçekten izleyince sizde fark edeceksiniz oyunculuğunu. Film boyunca hiç konuşmadan sadece mimikleri ile ve hareketleriyle vermek istediği bütün duyguları bizlere geçirebildi. Bu da bana göre harika bir oyuncu olduğunun göstergesidir. "Nice Guy" dizisinde aynı şeyleri yazmıştım bu genç aktör için. "Bir tek Song Joon Ki mi iyiydi?" diyeceksiniz Elbette hayır! Filmin geneli ciddi manada çok iyiydi. Kaçırmayın izleyin derim. Hem gülüp hem duygusala bağlayabileceğiniz güzel bir yapım

Film vizyonda kaldığı süre boyunca 7 milyon kişi izlemiş. Bu rakam bir film için mükemmel. "The Thieves ve Masquerade gibi gişe rekorları kıran filmlerden sonra 3. sırada yer almış. 2012 yılının en çok satab 4. film olmayı başarmış. 4.12 milyon dolarlık gişe hasılatına sahip olmasından dolayı Kore'de tüm zamanların en başarılı melodram filmi olarak kabul görmüş. Dünya prömiyeri 2012 Toronto film festivalinde "Çağdaş Dünya Sineması" bölümünde yapıldı. Ayrıca "Asya Sinema İzleyici ödülünü" ve "5. Terracotta Uzak Doğu Film Festivalinde" verilen üç seyirci film ödülünü kazandı. En acıklı genç, fantezi romantik filmine layık görüldü.




30 Eki 2013

Benim Dünyam / Boş ve saf bir Melodram değil


Uzun süredir vizyona giren Türk filmlerine gitmiyordum.Nedeni ise beni çeken bir film olmadığından dolayıydı. Bu sefer şeytanın bacağını kırdım ve bu hafta sonu gittim. Bu filme gitmemde ki neden ise kadronun değerli isimlerden oluşmasında etken büyüktü.




Benim Dünyam, Sanjay Leela Bhansali'nin 2005 yapımı Black filminden uyarlamadır. Hemen hemen aynı olacak seviyededir. Ben genel olarak ağlamalı zırlamalı bir film olarak algılasam da hikayede gözyaşının dışında da bir çok şey buldum. Her şey olumlu değildi ama bir kör kızın hayata tutunma çabası sadece gözyaşıyla ifade bulacak kadar saf bir melodram içermiyor tabi.

Benim Dünyam filminin uyarlama olduğunu düşünürsek, biraz spolier verebilirim aslında. Hayatını kaleme alan ela iki yaşında körlükle tanışıyor. Detaylara inecek olursam; Oyunculukları, işaret dilini inceledim. Genelde filmin akışına etki edecek şeyler Türk sinemasında üstünkörü yapılır. Bu sebepten bir şeyler hep yarım kalır o duyguyu veremez. Tabi burda devreye Beren Saat'in oyunculuğu devreye giriyor. Bana göre iyi performans sergilemiş. Filimde Mahir hocayı oynayan Uğur Yücel'de gayet iyiydi. Zaten oyunculuğunu sevdiğim aktörlerden olur kendisi. 
Film, Ela ve Mahir hoca arasında yaşanan aşk ve nefret iilişkisi üzerinden gidiyor. Görmeyen ve duymayan bir insanın yalnızlığı ve isyanını anlatan bu hikaye 1950'li yıllrda başlıyor. Ela'nın çocukluğunu, hocası Mahir ile olan tanışıklığı ve eğitim süreci de gayet sert bir biçimde ilerliyor. Bu sertlik tepki toplar mı bilmem ama cesur bir yanının olduğu kesin. Annenin iç güdüsel olarak bağrına bastığı, babanın ise gözden çıkarmakta sakınca görmediği, Ela, mahir hocanın ellerinde bir hayli yıpranıyor, itilip kakılıyor. Sonuçta film bir yeniden çevrim olduğu için her şey tıkır tıkır işliyor, geriye atmosferi ve oyunclukları oturtmak kalıyor ki o da kısmen yerine getirilmiş diye düşünüyorum. Ela'nın kıyafetleri orjinali ile çok benziyor, gözlüğün ardında hissedilen kar ve benzer başka detaylarda orjinal filmden özenle atlanmadan filme yedirilmiş.

Filmin ağlatma potansiyeli sonlara doğru ortaya çıkıyor. Mahir Hoca'nın bilincini yitirip, Ela'nın gözü kulağı olmayı kaybettiği üstelik deli damgası yiyip yalnız kaldığı noktada patlıyor. Hayatını Ela'nın iyi bir yaşam sürmesi için adayan ama onun başarısını görmeyen adamın dramı, başarı hikayesinin sonunda izleyiciye daha dramatik yansıyor. Ağlama garantili bir olduğu için izleyin demem elbette ama Uğur Yücel'den daha iyi bir film beklediğimi belirtmek isterim.Dediğim gibi genel olarak başka filmden alıntı olmuş olsa da iyiydi. İzlemek szie kalmış arkdaşlarım.

I Can Hear Your Voice / Kore dizisi



Başrollerini Lee Bo Young, Secret Garden'da "Oska" rolünden Young Sang Hyun, günden güne yıldız parlayan ve bir çok başarılı dramada yer alan Lee Jong Suk paylaşıyor. Dramanın konusu; Masum olma ihtimali %1 bile olmayan sanıklar için devletin atandağı kamu avukatlarını baz alan sürekleyici bir hikaye ile karşı karşıya kalacaksınız. Bir anda okuyunca ürkmeyin bence vakit kaybetmeden izleyin. Dizi ilk bölümde kendi belli ettiğinden ötürü bir bakmışsınız dizinin finali izliyorsunuz. 

Dizinin sadece başında ki hikayeden bahsedeceğim. Bu dizide başka spolier vermeme kararı aldım. Sebebi seyri bozulmasın :)


Kamu avukatı olmak için mülakata girecek olan Jang Hye Sung ve Cha Kwan Woo'nın sınav alanında karşılaşması ile başlıyor dizi. Mülakata giren Av. Jang'a "Sizi neden işe alalım?" sorusuna anlattığı hikaye ile yargıçların dikkatini çekmeyi başarır. Onlar bile hikayenin devamı merakla sorgular. Anlattığı hikaye; Av. Jang küçük yaşta bir cinayete tanıklık ediyor. Bu cinayet ise Park Soo Ha 9 yaşında iken babası ile trafik beraber kazası geçirir, ona çarpan adamın (Min Joon Gook) babasını öldürdüğüne Seo Do Yeon(savcı) ile beraber tanık olur. Seo Do Yeon ve Av. Jang arasında ki kısa hikayeyi de dinlemiş oluyoruz. Min Joon Gook yargılanırken vicdan azabı duyan iki kız tanıklık yapmak için mahkemeye giderler fakat "hana, tul,set" diyerek sadece Av. Jang içeri girer Seo Do Yeon kaçar. İşte intikam denilen şey o andan sonra başlar. Bir kahraman gibi içeri girip Joon Gook'u hapse attıran Av. Jang ve yarım kalan işi olan Soo Ha'yı öldürmek için büyük yemin eder. 

Soo Ha'nın bir özelliği var, insanların düşüncelerini okuyabiliyor. Onun gözünde Jang Hye Sung bir kahramandır.9 yaşında iken onu koruyacağım diyerek sözünü tutmak için 10 yıl boyunca onu aramıştır. Ona duyduğu minettarlık onu arabaya başladıkça aşka dönüşmüştür. 

"Bugün yine sana benzeyen birini gördüm. Şu an neredesin?



Soo Ha; küçük yaşta yaşadığı acı tecrübelere rağmen hayat dolu olmayı başarabilmiş. Zeki, yakışıklı, ilk aşkını koruyabilmek adına çok iyi dövüşen bir genç olmuştur. Soo Ha'nın kendine güveni konusunda seviye atlamış desem yeridir. Av. Jang; vurdumduymaz, kaba bir kişilik gibi görünüp aslında bilinçaltına yerlemiş kötü duyguları bastırma sekli. Ben o durumda olsam onun kadar soğuk kanlı olamazdım Korkmasına rağmen insanlar onu güçsüz görmesin diye kendine asla toz kondurmayan karakter.  Soo Ha dışında bu yönünü kimselere gösteremez o da düşüncelerini okuyabildiğinden. Avukat Cha; ilk başlarda ki hareketleri bu adam nasıl böyle bir şapşik hallere dönmüş anlamamıştım. Daha önceden polis olan, olumsuz bir olaydan sonra avukat olmaya karar veren Av. Cha ise, Av. Jang tam tersi, anlaşıyıslı, güler yüzlü kibardır. Dizinin en güzel yanlarından biri  sonlara doğru ikisi de birbirinden iyi yanlarını almaları oldu. Seo Do Yeon, avukatlarımızın davalarda ki savcı, onun için her şey yasalardan geçiyor. Duygularını asla belli etmeyen soğuk biriyken onunda hayatı bir anda değişti, insan olduğunu hatırladı. Oyunculuk konusunda özellikle davalarda ki tavrını çok sevdim.


Duyguları ve vicdanları arasında kalan insanlar, kimsenin duyamadığı sesleri duyan bir genç, her şeyin sadece kanun olmadığını anlayan savcı ve avukatlar, verilen söz uğruna kendi hayatından vazgeçecek kadar içini intikam hırsı bürüyen ve insan olamayı unutanların güzel bir hikayeydi "I hear your voice". Kamu avukatlığını düşündüğümde suçlu, suçsuz herkesi savunma zorunda kalmaları çok zor. Dizide avukatlık mesleğinin en zor anlarından birini yaşayan Av. Cha o an ki duyguları dizinin aslında kısa ve güzel özetiydi.

"Şu andan itibaren insanları savunmak için incineceğim. Min Joon Gook davasında olduğu gibi Sanığın yalanlarıyla cesaretim kırılacak ve incineceğim. Ve pek çok değersiz anım olacak. Ve bu olduğu zaman avukatlık mesleğimi fırlatıp atmak isteyeceğim değil mi?

İnsan ilişkileri ile ilgili senaristlerin güzel noktaları yakalamaları sadece bir aşk hikayesi olmaması ayrı ise ayrı güzeldi.. Birbirine zıt bu iki kişinin meslekleri adına güçlü yönleri kapmış olmaları, geliştirmeleri ve bunu bize izlettirmeleri senaristlere bir kez daha saygı duymamı sağladı.  Soo Ha ve Av. Cha aynı kadına aşık iki adamın, yeri geldiğinde birinin iyiliği için gerçeği gizlemeleri takdire şayendi. Dizinin zeka oyunları; savcı ve avukatlar arasında ki atışma ise heyecanlıydı. Hukuk geniş kapsamlı bir meslek olduğundan merakla ve dikkatle izlememe sebep oldu Mahkum ikilemi konusunda teoriyi izlemek keyif verdi. Kendimi çok zor tutuyorum diziyi anlatmamak için :) Final konusunda sadece dizinin giriş ve gelişmesine göre sönük kaldığını düşünüyorum.

Dizinin OST'ları da güzeldi. Zaten kore dizilerinde en çok takdir ettiğim olaylardan biri Ostlar. Her dizinin mutlaka unutulmayan ostları oluyor. Bu dizide benim için; 


Bu diziyi keyifle izlemenizi diliyorum, şimdiden iyi seyirler.


Dizi için puan; 7,5/10

28 Eki 2013

School 2013 / Kore Dizisi



Dizi okulda yaşanabilecek iyi-kötü bütün olayları ele almış. Genel olarak ele aldığımda beğendiğimi söyleyebilirim. Hatta ben küçükken "Affet bizi hocam" adlı bir dizimiz vardı onu da az çok hatırlamama rağmen yaşanan bir çok şey ortaktı belki ondan sıcak gelmiştir bana.Günümüz bir liseye gidince yaşanabilecek her şey var kısacası bu dramada. He okul dizisi diyip aşk meşk vardır diyip başlamayın aksine yok daha çok "arkadaş,dost" kavramının yaşatabileceği bütün duyguları barındırıyor. Yani şöyle açıklamam gerekirse "Bromance", iki erkek arasındaki güçlü sevgi bağı anlamındadır. Bunu farklı şekilde yorumlar içerebilir tabi.

Bromance dediğimiz o kavram Go Nam Soon (Lee Jong-Suk) ve Park Heung Soo (Kim Woo Bin) arasında geçiyor. İkisinin arkadaşlıkları büyük bir sınavdan geçiyor. Ortaokulda çetesinden futbol hayali yüzünden çıkmak isteyen Heung Soo'yu Nam Soon'da dahil dövüyor orda yapmaması gereken bir şey yapıyor ayağını kırıyor. Futbol hayali de bu sebepten ötürü son buluyor. Nam Soon duyduğu pişmanlık yüzünden terkediyor yaşadığı yeri ve Heung So'yu. Tabi dizi başlar başlamaz bu konuları ele almıyor. Hatta Heung Soo iki bölüm sonra ortaya çıkıyor.
Dizi lise yıllarından başlıyor.İlk başlarda dizimizin başrol oyuncusu Nam Soon'un bol bol dövüldüğü sahnelerle baş başa kalıyoruz. Dayak yedikçe karşılıkta vermiyor. Aradan zaman geçer yine dayak yerken Heung So gelir, engel olur ama bir şey değişmez.Hatta bunların arasında nasıl bir ilişki var da böyle olmuş diye düşünmeye başladığımız zamanlar başlar: Woo Bin'i bilen bilir sert bakışları olduğunu ve o kadar da karizmatik olduğunu. Transfer öğrencisi olduğundan, gizemli oluşundan dolayı sınıftakiler korkarlar, tabi sonradan bu korkunun yersiz olduğunu da bilirler. 
Böyle bir sınıf olunca onları adam edecek sürekli yanlarında onları destekleyecek bir öğretmenleri olmalı değil mi ? 

Jung In-Jae (Jang Nara) idealist öğretmen.Okulun sadece sınavlardan ibaret olmadığını öğrencilerine ve diğer meslek taşlarına göstermeye çalışıyor:  Kang Se Chan ise dershane öğretmenidir. O da In Jae'nin tam tersi okulun derslerden ibaret olduğunu savunuyor. Gelin görün ki ikiside sınıf öğretmeni oluyor. Birbirinden farklı öğretme yapısına sahip oldukları için sürekli aralarından fikir ayrılıkları oluşuyor. Durum böyle olunca öğretmenlik konusunda etkilenmeye başlıyorlar. Öğretmen Jung çocukların hep yanında sırf mezun olabilsinler diye bir sürü fedakarlık yapıyor. Buna Öğretmen Kang'a ilk başlarda ne kadar anlamsız da gelse bu durum kendini çocukların hayatında onlara bağlanmış bir öğretmen gibi görmeye başlıyor. 
Dizi sadece Nam Soon ve Heung Soo arasında konuları ele almamış. Sınıftaki bir çok öğrencinin hatalarını mutluluklarınıda güzel bir şekilde işlemiş. Sınıfın çalışkan kız öğrencisi var ki onu Love Rain'de ki yapışan kız, Faith'de ki kraliçesi rollerinden biliyoruz Song Ha Kyung (Park Se Young). Ailesi yüzünden dersleri konusunda hırslı hatta en yakın arkdaşını kırabilecek seviyede diyebiliriz. Neyse ki sonlara doğru o da normal bir insan olmayı başarabildi. Hatta sınıfın haylaz çocuğunu bile korudu işte o zaman dünyanın sonu geliyor dedim.
Bir lisede yaşanabilecek her konuyu ele almış olmaları güzeldi. İzlerken aşk meşk aramadım aksine olmaması daha güzel olmuş. En yakın arkadaşlarının ilişkileri sınandı, hayatında haylazlık dışında bir şey bilmeyen öğrencilerin idealleri olabileceğini, bir annenin kendi hırsları uğruna kendi çocuğuna dayattığı kurallar, sınavlar, öğrenci-öğretmen ilişkilerinin bol bol olduğu güzel bir drama. Ben herkesin aksine sevdim. Size de tavsiye ediyorum. İzlemeyen varsa tabi. Benim geç izlememde ki neden ise dizi hakkında yorumları öncesinden okuyup ön yargılı yaklaşmamdan kaynaklıydı. Yoksa en sevdiğim iki oyuncu Woo Bin ve Lee Jong Suk oluşunda en azından izliyim dedim.